"Kirli elinden sızanlar
okyanus oldu
Bu rüzgara dayanmaz gemin
At çapayı derine, sal tayfanı
Al başını avcuna, düşün.
Utan, utan utanmayan insan olur mu lan?
Altın bi madalyon gibi taşınmalı vicdan.
Tek kıvılcımdan nasıl yanarsa koca orman,
Unutmazlar, unutmayız, unutmam."
***
Ali İsmail'e atılan son tekmeye uyandım bugün.
-Ki ben o tekmeyi Soma'dan da anımsarım, Soma'dan da yanar -hala- canım-
Yediği tekmeyle 19'unda aramızdan ayrılan, 19'unda gönüllerimizin en yüksek
mertebesine asılan Ali İsmail'in her daim nükseden yas'ındayım.
O tekmeyi atanı düşünüyorum, o polisi, sonra dönem Başbakan'ın hayali olan
muhpirleşmeye meyilli yurttaşı -ki o yurttaş ki birey olmanın ne olduğunu
bilemeden birey olamamanın yüzeyselliğinde boğulmuş-, fırıncıyı düşünüyorum.
Sonra yine sormadan duramıyorum kendime:
Tanrı, dünyada olan bitene ve kötülere karşı biraz fazla mı sabırlı?
-Bilmem, belki o da deisttir-
-Belki de O'nun da bir eşiği vardır ve o eşiğe henüz gelinmemiştir-
-Belki de umrunda değildir-
Ya da yine belki şarkıda dediği gibidir:
"Her şeye isyan ettiğimiz gece
Uyandırdı
beni kabus görünce
Sesi
titrek yüzünde yastık izi
Korkma
dedim Tanrı çoktan unuttu bizi
Ve kötülerimizi"
***
Şimdi o polis, ayın belli gününde bankamatiğe gidip, parasını çekiyor.
(Paranın senin benim vergilerimden olması hususuna değinmiyorum bile)
(Paranın senin benim vergilerimden olması hususuna değinmiyorum bile)
Bilmiyorum,
o polis,
o parasını aldığı anda,
memurdan tetikçiye dönüştüğünü ne kadar fark ediyor,
ne kadar anlıyor?
Ya o fırıncı?
ODTÜ'nün Devrim stadındaki "devrim" yazısındaki boya, hiçbir türlü
silinemeyen bir kimyasaldan yapılmıştı, o dönemin gençliği tarafından
-Evet, bizim bir zamanlar yakıcı değil yapıcı kaygılar taşıyan devrimcilerimiz
vardı, lütfen onları emperyalizmi ağzına alamayan günümüz tipleriyle
karıştırmayalım, karıştıranları uyaralım-,
İddia ediyorum, o fırıncının elindeki kan, Devrim'deki boyadan daha kalıcı,
daha da çıkmazı, hatta alna sıçrayıp kişi yargılayıcı.
O ellerle hamur yaparken fırıncı,
görmüyor mu hamura kardığının olduğunu hamurdan fazlasını?
Başkasının ekmeğine denk gelmiyor olsa da,
aldığı her lokmadan sonra siliyor mu ağzındaki kanı?
Ve de alnını?
***
Bazı insanlar 19 yaşında ölümsüz olmayı seçer.
Aslında bizim ülkemizde insanlar,
-daha doğrusu çocuklar-
Genelde 19 yaşında ölümsüz olmayı seçemez, seçmek zorunda bırakalır.
Seçmek zorunda bırakılan ve daha doğrusu seçim yapma hakkı olmayan bir çok şey
gibi.
Sonra bir tercih yaptığına itinayla ikna edilir insanlar.
(Belki de bir çocuğunun doğrulardan çok inanmaya ihtiyacı vardır)
(Belki de bir çocuğunun doğrulardan çok inanmaya ihtiyacı vardır)
Bazı insanların makamı, mevkisi ne olursa olsun,
isterse paralarını saklamak için saraylar yapmak zorunlu olsun
Bu özellikleri ile anılmazlar asla.
Tarih sorar "kim bu" diye,
yine tarih yanıtlar,
"O, 'O emri ben verdim' diyen kişi".
***
"Ömrümüzün en güzel yıllarına patlayanın
Ne elinde ayna var ne işinde bir yürek
Gençliği hayli beğenmiş yorgun ve yalnız nesil
Birbirini buldukça düşmedi, düşmeyecek"
***
Ali İsmail kardeşimin acısı ve sızısı daim olacak,
attıkça kalp,
var oldukça yürek,
ve olabildikçe, kalabildikçe insan.
Bir karşılığının olması, bir bedelin ödenmesi, ödetilmesi konusuna gelince,
yanıt yine bir şarkının başlığı misali:
"Utanmazsan, unutmam!"
(utansan da)
(utansan da)
Misilleme Kurşunkalem
10 Temmuz 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder