22 Nisan 2015 Çarşamba

Yanan Evdeki İtfaiye Hortumu (Petrol Rengi) - Misilleme Kurşunkalem



"Yoldan çıkmak için tam zamanı ve tam yeri"

***

Bugün 23 Nisan.

İhanet paçasından akıyor ülkemin.

Ne çok düşman, savaşılması gereken.

Tam da bu anda bir parça yapışıyor yakama,
çekiyor önce kendine,
sonra tenha bir yere.

Nefes almaya başladığımı nefes alınca anlıyorum.
Şarkının tadı mayhoş.

Bu hazzı biliyorum.
Ve bu hazzın ne kadar uçucu olduğunu da.

Fakat artık,
ne o hazzın ölümsüz olduğunu sanıp, aldanıp da dibe vuruyorum "uçunca",
ne de geçici olduğuna odaklanıp heba ediyorum "an"ı.

Bagetin davula aksak vuruşuyla geçiyorum kendimden.
Gitarın elektronik sesinin bu kadar doğal haz vermesini yadırgamıyorum bile.

İçimdeki deliyle konuşmayalı çok oldu.
Bende unuttuğu hunisini fark edince anlıyorum.

"Günler geçti, sessizleşti bu ev yanıyor"

Pazar ve Pazartesi arasında bir gün sıkıştırma projemden bahsetmiş olmam lazım.

Son feci bisiklete binen yazılarımı seven bir panda tanıyorum.
"Barbie" bebek üzerinden insanların yapaylığına atıf yapan, hemcinslerini kaynattığı ateşten karşı cinsi muaf tutan bir beyin tanıyorum. (Beyni olan insanları seviyorum)

Üstelik bunları tanımam, gurbette de tantuni yiyen insanlardan haberdar olmama engel değil.

Tantuni yiyen insanlardan haberdar olmamı sağlayan insandan haberdar olmama da,
tantuni yiyen insanlardan haberdar olmamı sağlayan insanın şuan bulunduğum B noktasına A noktasından hareket etmiş olma,
yarın sabah burada olma,
burada benle PES oynama ihtimalinin yüksek olmasından da memnunum bilakis.

Tam da bu anda nedensiz bir şekilde Aykut Kocaman geliyor aklıma.
Suratındaki  sabit gergin ifade.

Sonra ona "Gergin" deyip de kahkahalara boğulan eski dostu hatırlıyorum.
Sahi; ne güzel de satmıştı beni.


Acının bir eşiği vardır.
Göz kararı bir çorba kaşığı olduğunda,
biraz da kaşarlandıysan hayata, insana dair.
Keyif almak ihtimallere dahildir.

Ama alkol gibi de olabilir,
kaçabilir ayarı.

Ki benim öyle bir lüksüm yok.

20 dakikanın en fazla ne kadar uzak olabileceğini anlamama vesile olan insan da tanıdım.

Bugün öldüğümü sanan kişinin gözyaşlarına da şahit oldum.
Belki de ölmeden kendisinden sonrasını hissedebilen nadir insanlardanım?

(Bilmiyorum)

Telefonda panik ve ağlamaklı bir şekilde sesini duyduğumda bir şey olduğunu sanıp korkan,
sonra karşısındaki kişinin korkan kişinin öldüğünü sanınca rahat bir nefes alan,
fakat yer yer hayatta olduğuna dair kuşkular barındıran kişi,

evet benim.

Birbirine bağlanma gereği duymayan, belki de sahip olduğu kişiden üstüne sinen "tam bağımsız olma" dürtüsüyle kendi başına buyruk takılan cümleler arasında köprü olasım(kurasım) yok.

Hem ben köprü kursam,
Bunu "gelişme" olarak algılamak yerine, kendi "gericiliğine", "otoritesine" engel görüp de bombalayanlar olur?

Sonra onlar üzerinden demagojiler yapıp da güzel yerlerde keyif sürenler olur,
bombalanan köprüyü yapan kişilerin başka yaptığı -yıkılmayan- köprülerden geçerek o yerlere gidebilen.

Olur yani.

Aklıma nedense şimdi de "Olmaz deme olmaz" adlı yazısını bana gönderdikten çok kısa süre sonra hayatını kaybeden KKTC Eski Cumhurbaşkanı geldi. Rahat uyusun.

Bu şartlarda ne kadar rahat uyuyabilirse.

O yazıyı sonrasında kullanması için verdiğim eski dostu hatırladım.
O da ne güzel satmıştı ya beni.
(Ki o, hayatımda tanıdığım en büyük haindi)

Ayarlasan olmaz.
Tam da bu anda kapı çaldı.
Tantuniler ve insanlar arasındaki ilişkiye ve ilişkinin bilinmesine aracı olan kişi,
düşünülenden daha da kısa sürede geldi.

Yanındaki küçük ve tombik parmaklı şirin çocuk da onun ücretsiz ilavesi.
(Ki onun da suratındaki şaşkın ifade, son günlerdeki en büyük eğlencelerimden)

Onlar geldiğine göre bu gece evde yalnız değilim.
O zaman rüzgardan olduğunu bilmeme rağmen korktuğum seslerden korkmama gerek yok.
O zaman uyurken açık tuttuğum ışığı da kapatabilirim?

Ben o zaman bunları bir düşüneyim.

DÜŞÜNEMEDİ (2)

Misilleme Kurşunkalem
23 Nisan 2015

20 Nisan 2015 Pazartesi

HDP'nin "Barış"tan anladığı. (Temsili değil) - Çağdaş Bayraktar



Fotoğrafı paylaşırken aklıma geldi.

Seçim matematiğinde boğulurken, AKP'yi engellemek adına HDP'yi meclise taşımak için oy vermeyi düşünen kişilerin elbette çocukları vardır.

Hatta erkek çocukları.

[ HDP ile AKP'nin birbirlerinden nefret etse dahi doğal çıkarları gereği müttefik kalacaklarını göremeyen insanların zeka seviyesi hakkında konuşmak istemiyorum. Çünkü kırıcı olabilirim ]

Eğer çok zengin değillerse çocukları askere gidecek.

Malum, askerlik zorunlu.

Ki askerde ölümsüzlük de, İktidar ya da General çocuklarına has bir özellik.

Tam da oy verdiğiniz o HDP'nin dağ uzantısı PKK, oğlunuzun olduğu birliğe pusu kuruyor.

[Belki çok yanlış anlaşılacak ama, terörizmin ne kadar insanlık dışı olduğunu göremeyen kişinin başına gelecek bir saldırı, benim için "etme-bulma", "etki-tepki"dir.]

Ve siz de o pusunun haberini alıyorsunuz.

Fakat evladınızın sağlık durumu hakkında bilginiz yok.

Ne düşüneceksiniz tam olarak?

Gerçekten merak ettiğim için soruyorum.

Cumhurbaşkanı gibi "Aldatılmışız" mı diyeceksiniz?

Anlaşıldı ki vatandan vazgeçmişsiniz de,

evladınızı nasıl geri getireceksiniz?

Üstelik bu pusuyu dolaylı besleyenken?

Ve en kritik soru:

Hangi yüzle?


16 Nisan 2015 Perşembe

Avrupa Parlamentosu Emperyalizme Anıttır! - Misilleme Kurşunkalem




"Her yol Roma
Her yol Roma
Her yol Roma
Her yol Roma"


***

Yine bir gün, 
en sevdiğim parçaların arasına sıkışmaya çalışıyorum.
Nasıl içkiliyim.
Nasıl?
Hiç.
Yani içkisizim.
İç giysi sizim.
Ama avukat değilim.
Siyasi mesajdan sayılır mı?
Kadın değilim.
Başbakan duyar mı?
Ama kız da değilim diyerek iğrençleşsem,
Cumhurumun başşşı kutsar mı?
 Yeri gelmedi de ben getirdim- Cumhurumun başı kutsal mı?
"Sen hiç kutsal olan her şeye sövdün mü?" demiş parça, reis-i hunharı kaale almasak, ilk günkü, bugünkü, yarınki ve son günkü gibi öfkesini kusar mı?
Çok şükür ki bu benim kafam.
 Buraya başka ne baş girebilir ne de cumhur'san kiralık bakan, başkan.
EVET! BURADAN BAŞKANLIĞA KARŞI OLDUĞUM MESAJI ÇIKABİLİR.
Paralelin ini değil, benim zihnin karavanası.
Fakirin umudu, ihanetle kaplı siyasetten usanan kafanın köşedebirikmişini kusması.
Arif'in Mençıstır'a attığı gol kadar yalnızım sevgili Plüton, olmak ya da olmamak hadisesine senin kadar esaslı duruş koysam, kendimi nimetten sayarım. 
Peki nimet kimdi bayım?
Bayan? Yok ben baymayayım.
Bitirmek istediği albümü bitirmek için stüdyoya girip bitirdikten sonra kendini bitirmek adına köprüye arabasını çeken adam kadar fiyakalı bir bitiriş yapabileceğimi sanmam hiçbir yazıda.
Ki bu yazıda, hayata dair bir kazıda bulunma taraftarı da değildim.
-Tam da bu anda-
Uykum geldi.
-Çekimsizlik yasası gibi.-
2015 yılında hala karalama, hala mı çekememezlik?
Ya bi..

Hapşurmadan da çok yaşayabilmek için nereye başvuruyorduk?
Askerliği Mars'ta yapmak için kütüğü nereye aldırıyorduk?
Cumhurbaşkan çocuğu olursak şehit olmuyor,
Genelkurmay Başkan çocuğu olunca gemicik mi alabiliyorduk?

Yine mi karıştı?
Of!

Entelektüel birikiminden gül yaprağı yapıp, onu elleriyle patlatan bir abi demişti:
"Siyaset, istediğimden daha fazla yer kaplamaya başladı hayatta, buna bir çare düşünmeli"

Hah, tam da o mesele ama;

DÜŞÜNEMEDİ.


[ Başlıkta belirttiğim konuya giremediğim için özür dilerim. Kendimi fragmanı iyi, kendisi kötü film gibi hissettim.  Fakat yine de emperyalist ağızdan konuşmak isteyenler varsa, başlığımdaki anıtı istediği şekilde kullanabilir. 
Yanlış anlaşılmasın, daha da yukarıya yükselmek adına ]


Misilleme Kurşunkalem
17 Nisan 2015
0053 Adana

"Her yol Roma'ya çıkmaz"


11 Nisan 2015 Cumartesi

"Mersin Umut Oran'ı İstiyor" -MUŞ (!)(!)(!) - Çağdaş Bayraktar



Mersin Umut Oran'ı istiyormuş?

Hangi Umut Oran'ı?
Emperyalist yalana pankart olanı mı?
Bir de haber yapıp şöyle demişler:
"Oran’ın Mersin bölge siyasetine uzak olmadığı, aday gösterilmesi durumunda beşinci sıra adayını da TBMM’ye taşınma ihtimalinin yüksek olduğu vurgulanıyor" [1]

Bunu diyebilen birileri, Mersin'deki yerel seçimleri okuyamamış demektir.

Son seçimde Büyükşehirde MHP'ye oy verenlerin en az %10'u, şehirdeki işgal havasına kayıtsız kalan CHP'ye tepki olarak MHP'ye oy veren CHP'li insanlardı.

Umut Oran -tatiller de dahil- kaç kere Mersin'e gelmiş ki bölge siyasetine hakim olabiliyor?

Bu coğrafyada yaklaşık 100 yıl önce olan Ermeni mezalimi hala insanların dilindeyken, o pankartın arkasına geçerek buraya gelmek, geçerken uğramaktan fazla bir anlam ifade etmez.

Eğer ki birileri seçimin adil olduğuna inanıyorsa,

Eğer ki CHP Genel Merkezi Mersin'de başarılı olmak istiyorsa,
buna en uygun aday, hem siyasi hassasiyeti, hem de genç olmasıyla

Mehmet Ali Çelebi'dir.

Tabi onun Umut Oran gibi "sponsorlu" destek sayfaları yok.

Emperyalizmin söylemlerine pankart olmuşluğu da yok.

Genel Merkez kanalında "nüfusu" da yok.
O yüzden tercih edilir mi Genel Merkezce, pek sanmam.

Fakat seçim sistemine zerre inanmıyor da olsam, bunu söylemesem içim rahat etmezdi.

Mersin'deki CHP seçmeni, eğer ki belli kaygıları taşıyorsa, eğer ki seçimin adil olacağına inanıyorsa, hele de GENEL MERKEZ tarafından önemsendiğini düşünüyorsa, etki yaratıp ölçsün yaratabileceği tepkiyi.
Benim bildiğim Mersin, Umut Oran'ı değil, umut olanı ister.

Peki bu dikkate alınır mı?

Pek sanmam.


Çağdaş BAYRAKTAR
11 Nisan 2015

Dipçe

[1] 
http://www.milliyet.com.tr/chp-de-umut-oran-surprizi/siyaset/detay/2042114/default.htm

7 Nisan 2015 Salı

Mesele 3-5 Parti Değil, Hala Anlamadınız Mı? - Çağdaş Bayraktar



CHP listelerine eklenenler, üstü çizilenler, "eş zamanlı olarak" MHP'de listeye eklenenler ve üstü çizilenler.
Gericiliğin özü AKP ve terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti'nden düzenli maaş alan hali HDP'den bahsetmiyorum bile.
İnanan insanlara "kendi tercihi" derim ama Bedri Gültekinlerin Ferit İlseverlerin Doğu Perinçeklerin Kemalistliğine de inanmam, ikna olmam söz konusu değil. Üzgünüm.
(Burada özellikle sadece Doğu Perinçek ismini geçirmedim ki, yönetimdeki meselenin sadece Perinçek'ten ibaret olmadığı, Perinçek'e indirgenemeyeceği anlaşılsın)
Ha, şunun altını çizerim:
-Gözlemleyebildiğim kadarıyla- Vatan Partisi'ne gönül veren insanların çalışma azmi ve bedel ödeme isteği, CHP ve MHP parti çalışanlarını 10a katlar, 100le çarpar.
Ayrıca bu kişilerin çok büyük bir kısmı, CHP'nin mevcut durumundan ötürü burada olan, değişen bir sistemde özüne dönecek bir CHP'ye tekrardan gidip, elinden geleni yapacak olan kişiler.
Osman Pamukoğlu'nun askeri kimliğine saygı duyarım, fakat kadro hareketine dönüşmeyen hiçbir hareketin başarıl olabileceğine ihtimal vermem. Ki çok başarılı bir siyasetçi olduğunu da düşünmüyorum.
Emine Ülker Tarhan'ın Amerikanın Sesi, AGOS'a yaptığı açıklamalar, Sezgin Tanrıkulu ile ilgili verdiği kanunda değişiklik önerisine ihanet demesem de en azından "gaflet ve delalet" derim çekinmeden.
***
Ülkesi için bir şeyler yapmak isteyen ve çözümü partisel düzlemde arayan insanların seçtiği yola saygı duyarım ama bir şey çıkacağına inanmam.
Tek üzüleceğim şey, "o gün" geldiğinde fazla yıpranmış olunması olur. O yüzden birileri yurtdışına kaçtığında aynı siperde sırt sırta bulunacak insanların parti meselesi yüzünden birbirini kırmasını gerçekten sadece bize zarar verir.
Yani bu ülke için kaygı duyan insanlara.


***


Kabul edelim ya da etmeyelim.
Bu sistem iflas etti.
Fakat bu sistemi "kötünün iyisi" görüp de umut bağladıkça sistem de kendisini "var" ve "meşru" sayacak.
Biliyorum, şimdi bu yaklaşıma da çok tepki gösteren olacak.
Fakat ben bir Kemalistim.
Sadece Kemalistim.
Kemalizmin özünü korumak, bazen "şeklen" bir reddedişi gerektirir.
Gündelik ve şeklen bir şeyleri korumaya çalışmak ise Kemalizmin özüne en aykırı ve en zarar verici yaklaşımdır.
O yüzden vurgulamaya devam edeceğiz:
Kemalist devrim dinamiktir. Bulunduğu şartlar neyi gerektiriyorsa o şartlar içinde çözüm üretir. Yeri geldiğinde sonuna kadar savaşır, yeri geldiğinde bunun gereksiz enerji sarf ettireceği noktada yıkar, yeniden yapar.


***

Şuan ihtiyacımız olan şey, tıpkı 1919'daki gibi parti değil, "Milli birlik".
"Evet sistem kötü ama bizim parti öyle değil" yaklaşımının gerçeklik ekseninde bir karşılığının olduğunu düşünmüyorum. Çünkü sistem bunu da "yaşam destek ünitesi" olarak algılıyor.
Son söz, Uğur Mumcu'dan:
“Gençlik artık şunu tespit etmiştir: Kemalist devrim, ‘cici demokrasi’(*) denilen bir karşı devrimle ortadan kaldırılmıştır. Kemalist ve toplumcu dünya görüşü ile Kemalist devrimi tamamlamak, Türk devrimcisinin ilk görevidir”
(Devrim Dergisi - Sayı 20 / 3 Mart 1970)

[ Partizan tavırlarla yorum yapmazsanız çok mutlu olurum. Çünkü derdim gerçekten bir parti değil, en iyi niyetli partiyi bile dönüştürecek çürük zemin ]

Çağdaş Bayraktar
7 Nisan 2015

(*) Cici Demokrasi olarak nitelendirilen şey, mevcut sistem.

Görünen Köyde Kılavuzu Suçlamak - Çağdaş Bayraktar

Son bir yılda  1945 ile 1980 arasındaki süreçte çıkmış olan siyasi dergilere dalmış durumdayım.

En çok ilgimi çekense tabi ki Devrim Dergisi.

Uğur Mumcu, İlhan Selçuk, Uluç Gürkan hatta İlber Ortaylı bile yazmış dergide.

Uğur Mumcu derginin 2. sayısında yazmış hep.

Onun sayılarını ayrıca arşivlerken yazısının olduğu sayıda bir yazı, daha doğrusu bildiri dikkatimi çekti.




Tarihi 19 Ocak 1971.


Başlık: "NEDEN CHP'DEN İSTİFA EDİYORUZ"

Yazı biraz uzun.

Fakat bir kısmı manidar:




"(...) AP'nin hazırladığı faşist kanun tasarılarını CHP'nin halkın gözü önünde her ne kadar nazlanıyorsa da desteklediğini ve burnumuzun dibine kadar gelen kara bayraklı faşizme çanak açtığını, sömürücülerle uzlaştığını, Amerika'ya teslim olduğunu tespit ettik.


Bu tutumu ile CHP, Atatürk'e, O'nun devrimlerine, halkımıza, ona gönül vermiş bütün namuslu taraftarlarına ihanet etmiştir. Bizler aşağıdaki CHP'liler olarak, yerimizin halkımızın yanı olduğunu, halka ihanet eden CHP içerisinde daha fazla kalarak ihanetlere ortak olamayacağımızı bildirir, istifalarımızın kabulünü rica ederiz. (...)"

***

Tanıdık geliyor mu diye sormaya gerek yok sanırım.

Fakat görülen o ki, 1938'den sonra kademe kademe, 1945'ten sonra daha yoğun, 2009'dan sonra da sistematik halde Atatürk'e ve devrimlerine ihanet, CHP'nin "olmazsa olmaz"ı olmuş.

Ve buna rağmen bir kişi de çıkıp "Aga, bu kafayla kaybediyoruz. Bu tercih zehirli, seçmeyin işte!" dememiş.

Ya da diyen olmuş, fakat kimse dinlememiş.

Belki de demiri, devrimi, kesen "emir", öneriyi de yok saymıştır.

...

Orhan Veli'nin dediği gibi:

“Seçimler bitti. 
Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı. Oysaki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak, fikirleriyle, prensiplerinden son zamanlarda ne fedakarlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları, türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irtica tanınan haklar.. Hiçbiri kar etmedi. Zavallı Halk Partisi”



Çağdaş BAYRAKTAR
7 Nisan 2015

3 Nisan 2015 Cuma

Tarihe Düşülen Notlar - 95 / Çağdaş Bayraktar

TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR - 95 / ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR



Yalova Valisi Selim Cebiroğlu'nun geçen Perşembe öğrencilerinin gözü önünde hakaret ederek sınıftan kovduğu matematik öğretmeni Halil Serkan Öz, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Vali'nin sözlerinin ardından düzenlenen 'Saygı Yürüyüşü' nde rahatsızlanan Halil Serkan Öz, eylem sırasında hastaneye kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan Öz, ambulansla Bursa'ya sevk edildi. Ambulansta iki kez duran kalbi çalıştırıldığı belirtilen Öz, hastaneye yetiştirilemeyerek yaşamını yitirdi.[1]
3 Nisan 2015
***
Bunu okuyup da bir şeyler yazmak istediğimde tek kaygım, içimdeki öfkeyi nasıl hukuki çerçevede yazabilirim.
"Vali Cebiroğlu, geçen Perşembe günü Yalova Fen Lisesi'ne yaptığı ziyarette Öz’e sınıf içerisinde hakaret etmişti. Öz'ü sınıftan kovan Vali, “Bu saç sakal ne? Sen ne biçim öğretmensin? İnsanlar dışarıda görseler dilenci zannedip para verirler” ifadesini kullanmıştı." [1]
Hayatları boyunca bir hiç olan, dışarıdan bakıldığında insan gibi gözüktüğü için insanın insani tepkiler beklediği bir "kütle" demiş bunları.
Kütle, içindeki pisliği yıllarca dini motiflerle çevrelemiş kendince. Sonrasında muhtemelen biatta kusur etmemiş. Ve yetki zırhına büründüğünde içindeki pisliğin şeklini almış tamamiyle.
İnsan olanın, "insan olanın gururunu kırma hakkı"nın hiçbir makam, mevkiye verilmediğini bilmesi zor değildir. Anlaması da zor değildir.
Küresel ısınma bir yandan, yanlış tarım politikaları bir yandan çoraklaşıyor topraklar, çölleşiyor.
Tam da o anda sorabiliyor insan kendisine: Bu kurak, bereketsizleşen toprakta ne yetişir ki?
Yanıt, haritanın daha aşağı tarafındaki çölde yetişen tiplere paralel, "ahlak"a dik, erdeme duvar.
Bunun bir zihniyet meselesi olduğunu anladığı anda insan; "hakikatin yeniden ifade olunması"na karşı ne kadar korkunç bir özlem duyduğunu anlıyor. Şafak sayıp, duvarlardan çentik silmek istiyor.

***

Acı. Çok büyük acı.
İnsan, önünden geçen insanın önünde ölmesinden kendisini suçlar.
Ama doğru, örnek verdiğimiz tür "insan".
Hani insan olabileceğini hesaba katabilecek olsam soracağım;
"Bir insan böyle bir durumda, vicdan azabının sesini nasıl susturabilir, nasıl yaşayabilir böyle bir lekeyle, kana bulanmışken zihni, sözcükleri?"
***
Üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. Empati kurmaya cesaret edemeyecek kadar üzgünüm.
Bu haberi bir arkadaşımla telefonda konuşurken görüp, okumuştum sesli şekilde.
Ve istemsiz dökülmüştü dilimden bir cümle:
"Böyle şeyler bu kadar kolay olmamalı!"
Bunun üzerine ekledi arkadaşım:
"Her gün bu cümleyi kuruyorsun, farkında mısın?"
O'na verdiğim yanıtı buradan da yazmak boyun borcu:
"O zaman bu zihniyeti yok edecek kadrolar yetiştireceğiz. Bu yolda bedel neyse ödeyeceğiz. Gerekirse köpek gibi çalışacağız bunun için. İnsanlar boşuna ölmüş olmamalı. Sadece kadro yetiştirmek yetmeyecek olsa bile hiç mesele değil. Vazgeçmeyeceğiz."

***
Buraya bir alıntı ekleyerek, neden Mustafa Kemal'in Askeri olma konusunda kararlı olduğumuzu anlatmış olalım:
"Muallim hanımlar ve muallim efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.
Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.
Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.
Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.
Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.” [2]
[ Mustafa Kemal Atatürk - 24 Nisan 1923 (Kütahya Lisesi'nde yaptığı konuşma ]
***
Çağdaş BAYRAKTAR
4 Nisan 2015

DİPÇE

[1] http://ilerihaber.org/valinin-siniftan-kovdugu-ogretmen-kalp-krizi-gecirdi/13041/
[2] http://www.sozcu.com.tr/egitim/ataturkun-ogretmene-verdigi-onem.html

İşte Bu Şımarık Tavırlar Hep Genel Merkez Fetişizmi - Çağdaş Bayraktar



ADD Genel Merkezi açıklama yapmış. [1]
Ben de "Ooo Genel Merkez açıklaması, alırım bir dal" deyip, okudum ve düşündüm ki Tansel Çölaşan, tam da Kılıçdaroğlu'nun kontenjanına uygun aday.
Vekil olursa kimse şaşırmasın smile ifade simgesi
Hem son zamanlarda Emin Çölaşan'ın "tamam Kılıçdaroğlu'nun yanlışları var ama dürüst, namuslu adam ehe ehe" mesajının da bir anlamı olmalı.[2]

***
Bu metinde CHP ile ilgili en ufak bir "kaygı" emaresi yok.
O yüzden sormak istiyorum "milletin birliğinden, vatanın bütünlüğünden yana olan tüm cumhuriyetçi güçlerin, 7 Haziran genel seçimlerinde aralarındaki her türlü önyargı ve ayrılıkları bir yana bırakarak, ülkemizi kaosa götürecek olan gerici – bölücü ittifaka karşı güçbirliği oluşturmaları “İTTİFAK” yapmalarını bir zorunluluk olarak görmekteyiz." diyen ADD'ye:
Sezgin Tanrıkulu, Mehmet Bekaroğlu ve Melda Onur'u "bölücü ittifak"tan mı sayacağız, yoksa ayrılıkları yok sayıp, ittifak oluşturacağım güçbirliğinden mi?
frown ifade simgesi
Hayır, eğer ki istenen Sezgin Tanrıkulu (ekranlarını yeni açanlar için takdim edeyim: Kendisi CIA'nin TR-705 kod numaralı ajanıdır) ile ayrılıklarımı birleştirip bir güçbirliği oluşturmamsa,

zaten bunu yapabilirsem,
böyle bir yapıya sahipsem,

ADD'nin nazik çağrısına hiç gerek yok.
Çünkü o zaman ben zaten yeryüzündeki tüm canlılar ile birlik oluşturabileceğimi tüm evrene kanıtlamış olurum.
Ki zaten o zaman da midemin yüzölçümünün yanında uzay boşluğu göl kalır.
Kurumuş Tuz Gölü.

Çağdaş BAYRAKTAR
4 Nisan 2015
NOT: Bekaroğlu ile Tanrıkulu'nun soy isimlerini yazarken word bile altlarını kırmızı çizgiyle çiziyor, bilmem anlatabiliyor muyum?

DİPÇE
[1] http://add.org.tr/ataturkcu-dusunce-derneginden-kamuoyuna/;
[2] http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/emin-colasan/bugun-kilicdarogluna-dikkat-786583/

Tarihe Düşülen Notlar - 94 / Çağdaş Bayraktar


"Benim Atatürkçülüğüm, Cumhuriyet duyarlılığım ve 6 Ok’a bağlılığım tartışılamaz! Bunu tartışmaya çalışmak sizin haddiniz değildir." [1]
Umut Oran - CHP Ankara Milletvekili
2 Nisan 2015

***

Görselde, sağda halka içine alınmış kişi:
Umut Oran - CHP Ankara Milletvekili [2]
19 Ocak 2015

***

"Ermenistan’la ilişkilerin geliştirilmesi de, bu ülkenin işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi, dünyadaki Ermeni örgütleri vasıtasıyla Türkiye’ye karşı uluslararası hukuka aykırı biçimde soykırım iddiasıyla girişimlerde bulunmaktan vazgeçmesi ve Ermeni devletinin resmi belgelerinde Türkiye’ye ait bazı topraklarda Ermenistan’ın emelleri olduğu izlenimini veren ifade ve sembollerin çıkartılması koşullarına bağlıdır.
CHP, Sözde Ermeni Soykırımı iddiası ile ülkemizin haksız önyargılarla suçlanmasına karşı bugüne kadar Partimiz öncülüğünde sürdürülen kararlı duruşa sahip çıkmaya devam edecektir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan önceki dönemde gerçekleştiği iddia edilen sözde Ermeni soykırımı konusunda ülkemizi suçlayıcı keyfi kararlar alınmaktadır. CHP, 1948’de BM Genel Kurulu’nda oybirliği ile kabul edilen
Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi tarafından yapılan açık tanım çerçevesinde, konunun bağımsız tarihçiler tarafından, Türkiye, Ermenistan ve Rusya dâhil ilgili tüm ülke arşivlerine erişim olanakları kendilerine tanınarak, iddiaların gerçekçi ve doğru zeminde, önyargılara kapılmadan incelenmesi gerektiği görüşündedir. " [3]
CHP Parti Programı / Sayfa 132 - 133

***
Konuyla alakalı bonus: Melda Onur:

http://meldaonur.net/?p=5196

DİPÇE:

2 Nisan 2015 Perşembe

Silah Arkadaşlığı Üzerine... - Çağdaş Bayraktar

Komutanımız öldüğünde acımızı anlatan ileti paylaşalım. Akşamında kutlama yapalım. Fotoğraf paylaşalım. Eğer sabaha ayılabilirsek de komutanımızın cenaze namazına gidelim. Hatta oradan da fotoğraf çekip, paylaşalım.

2015 model silah arkadaşlığı tam olarak böyle mi oluyor?

Bilmediğim, anlayamadığım, idrak edemediğim için soruyorum?

Ateşin düştüğü yeri yakması, aynı ateşten düşen yeri anlamamıza yardımcı oluyor da sanırım bu durum kendi ateşimiz sönünceye kadar sürüyor.

Bu durum insanı salak yerine konmuş gibi, gerizekalı gibi, boşa mücadele vermiş gibi hissettirebilir mi?

Evet.

Ben hissediyor muyum?
Hayır.

Çünkü ben, kişiler emperyalizmin gözünde Kemalizmi temsil ettiği için o kişilerin yanında yer aldım. Kimsenin kara kaşı kara gözü için değil. Yani kişi odaklı yaklaşmadım.
Ne akrabam vardı yanında durduklarımın, ne de eşim, dostum, arkadaşım.
Lakin yarın yine bir kumpas kurulsa yine aynısını yaparım.

Vicdanım rahat.

Rahat olmayanlar düşünsün.

Muzaffer Tekin'in Ardından Birkaç kelam... - Çağdaş Bayraktar


Betül ablamın paylaşımını okuyunca, tabi o ve arkadaşları kadar haddime olmasa da, haddimi aşarak bir şeyler paylaşmak istedim.
Sanırım geçen seneydi.
O kadar çok kahramanımız tutsak alınmıştı ki, yetişemiyorduk, olan bitene..
İşte o günlerden birisinde öğrenmiştik Muzaffer Tekin'in sağlık durumunu, yapılanları.
O durumun detayına bile girmek istemiyorum. Zaten komutanımızın bugün yanımızda olmayışı, durum hakkında ipucu veriyordur fazlasıyla.
Durumu öğrenmiştik. Bir şeyler yapmalıydık Üçüncü Yol ekibinden arkadaşlarımızla.
Sonra bir "Tabela" belirledik twitter için. O tabelayı kullandığım bir yazı yazdım bilgilendirmek adına. Sonra dışarıdan da destek geldi. Belli bir süre sonra da komutanımız serbest bırakıldı geç de olsa.
***
Payımız var mı yok mu? Bilmiyorum.
Fakat, tarihsel süreçte doğru yerde konumlanmak, yeteri kadar konuşamasak da en azından susmamak, olan bitene yüz çevirmemek, böyle günlerde gideni geri getirmiyor elbet.
Ama en azından vicdanındaki sızıyı bir nebze dindiriyor.

***
Ben Muzaffer Tekin'i yüz yüze görmedim hiç.
Bunları yazarken Milli İrade Bildirisi'ndeki yazımı da paylaşmak için arama motoruna "Muzaffer Tekin Çağdaş Bayraktar" yazdığımda, Muzaffer Tekin'in kişisel bir sayfası olduğunu, yazımın da o sitede paylaşıldığını gördüm.
Demek ki haberdar olmuştu bizden.
Demek ki duymuştu sesimizi.
Belki görememiş olsa da yüzlerimizi, hissetmişti bizi.
Acı bir tebessüm işte..
Vatan sağ olsun.

http://www.milliiradebildirisi.org/muzaffer-tekine-ozgurluk-hem-de-hemen-cagdas-bayraktar/