3 Nisan 2015 Cuma

Tarihe Düşülen Notlar - 95 / Çağdaş Bayraktar

TARİHE DÜŞÜLEN NOTLAR - 95 / ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR



Yalova Valisi Selim Cebiroğlu'nun geçen Perşembe öğrencilerinin gözü önünde hakaret ederek sınıftan kovduğu matematik öğretmeni Halil Serkan Öz, kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Vali'nin sözlerinin ardından düzenlenen 'Saygı Yürüyüşü' nde rahatsızlanan Halil Serkan Öz, eylem sırasında hastaneye kaldırıldı. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan Öz, ambulansla Bursa'ya sevk edildi. Ambulansta iki kez duran kalbi çalıştırıldığı belirtilen Öz, hastaneye yetiştirilemeyerek yaşamını yitirdi.[1]
3 Nisan 2015
***
Bunu okuyup da bir şeyler yazmak istediğimde tek kaygım, içimdeki öfkeyi nasıl hukuki çerçevede yazabilirim.
"Vali Cebiroğlu, geçen Perşembe günü Yalova Fen Lisesi'ne yaptığı ziyarette Öz’e sınıf içerisinde hakaret etmişti. Öz'ü sınıftan kovan Vali, “Bu saç sakal ne? Sen ne biçim öğretmensin? İnsanlar dışarıda görseler dilenci zannedip para verirler” ifadesini kullanmıştı." [1]
Hayatları boyunca bir hiç olan, dışarıdan bakıldığında insan gibi gözüktüğü için insanın insani tepkiler beklediği bir "kütle" demiş bunları.
Kütle, içindeki pisliği yıllarca dini motiflerle çevrelemiş kendince. Sonrasında muhtemelen biatta kusur etmemiş. Ve yetki zırhına büründüğünde içindeki pisliğin şeklini almış tamamiyle.
İnsan olanın, "insan olanın gururunu kırma hakkı"nın hiçbir makam, mevkiye verilmediğini bilmesi zor değildir. Anlaması da zor değildir.
Küresel ısınma bir yandan, yanlış tarım politikaları bir yandan çoraklaşıyor topraklar, çölleşiyor.
Tam da o anda sorabiliyor insan kendisine: Bu kurak, bereketsizleşen toprakta ne yetişir ki?
Yanıt, haritanın daha aşağı tarafındaki çölde yetişen tiplere paralel, "ahlak"a dik, erdeme duvar.
Bunun bir zihniyet meselesi olduğunu anladığı anda insan; "hakikatin yeniden ifade olunması"na karşı ne kadar korkunç bir özlem duyduğunu anlıyor. Şafak sayıp, duvarlardan çentik silmek istiyor.

***

Acı. Çok büyük acı.
İnsan, önünden geçen insanın önünde ölmesinden kendisini suçlar.
Ama doğru, örnek verdiğimiz tür "insan".
Hani insan olabileceğini hesaba katabilecek olsam soracağım;
"Bir insan böyle bir durumda, vicdan azabının sesini nasıl susturabilir, nasıl yaşayabilir böyle bir lekeyle, kana bulanmışken zihni, sözcükleri?"
***
Üzgünüm. Gerçekten çok üzgünüm. Empati kurmaya cesaret edemeyecek kadar üzgünüm.
Bu haberi bir arkadaşımla telefonda konuşurken görüp, okumuştum sesli şekilde.
Ve istemsiz dökülmüştü dilimden bir cümle:
"Böyle şeyler bu kadar kolay olmamalı!"
Bunun üzerine ekledi arkadaşım:
"Her gün bu cümleyi kuruyorsun, farkında mısın?"
O'na verdiğim yanıtı buradan da yazmak boyun borcu:
"O zaman bu zihniyeti yok edecek kadrolar yetiştireceğiz. Bu yolda bedel neyse ödeyeceğiz. Gerekirse köpek gibi çalışacağız bunun için. İnsanlar boşuna ölmüş olmamalı. Sadece kadro yetiştirmek yetmeyecek olsa bile hiç mesele değil. Vazgeçmeyeceğiz."

***
Buraya bir alıntı ekleyerek, neden Mustafa Kemal'in Askeri olma konusunda kararlı olduğumuzu anlatmış olalım:
"Muallim hanımlar ve muallim efendiler, bu irfan yuvası altında hepinizi bir arada görmekten ve hepinizi selamlamaktan çok memnunum.
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri memleketin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir.
Fakat bu iki ordudan hangisi daha değerlidir, hangisi bir diğerinden üstündür? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir.
Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizlere mensup olduğunuz ordunun değer ve yüceliğini anlatmak için şunu söyleyeyim ki sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir orduya mensupsunuz.
Biz iki ordudan birincisine, vatan çiğnemeye gelen düşman karşısında kan akıtan birinci orduya -bütün dünya bilir, bütün dünya şahit oldu ki- pek mükemmelen sahibiz. Vatanın dört sene önce düştüğü büyük felaketten sonra, yoktan var olan bu ordu, vatanı yok etmeye gelen bu düşmanı kutsal vatan toprağında boğup mahvetti. Yalnız bu orduya sahip olmakla, işimiz bitmiş, gayemiz bu ordunun zaferiyle son bulmuş değildir.
Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır. Milletimizi geçek mutluluğa, kurtuluşa ulaştırmak istiyorsak, bizi ölümden kurtaran ve hayata götüren bugünkü idare şeklimizin sonsuzluğunu istiyorsak, bir an önce büyük, kusursuz, nurlu bir irfan ordusuna sahip olmak zorunluluğunda bulunduğumuzu inkar edemeyiz.
Eski idarelerin en büyük kötülüklerinden biri de irfan ordusuna layık olduğu önemi vermemeleridir. Eğer önem verilseydi, geleceği emanet ettiğimiz sizlere, gelecek kadar güvenilir bir mevki verilmesi gerekirdi. Henüz üç dört senelik hayata sahip olan milli idaremizde irfan ordusu ile layık olduğu kadar ilgilenilememiştir. Fakat buradaki mecburiyeti milletin münevverleri olan sizler elbette ki daha iyi takdir edersiniz. Bütün kuvvetimizi yalnız cephede toplamaya mecbur olduğumuz bu kısa süre içinde tabiatıyla irfan ordusuyla gereğince meşgul olamadık. Lakin Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki düşman karşısındaki aziz ordumuz için harcadığımız bütün emekler mutlu sonucunu verdi.
Artık bundan sonra aynı kuvvet, aynı faaliyet, aynı istekle irfan ordusu için çalışacak ve birincide olduğu gibi bu ikinci ordudan dahi emeklerimizin, faaliyetlerimizin mutlu ve başarılı sonuçlarını aynı parlaklıkta elde edeceğiz.
Arkadaşlar, asker ordusu ile irfan ordusu arasındaki birliktelik ve alakayı belirtmek için şunu da ifade edeyim, kıymetli bir eserden ordunun ruhu kumanda heyetidir deniliyor. Hakikaten böyledir. Bir ordunun kıymeti kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür. Siz öğretmenler, sizler de irfan ordusunun kumanda heyetisiniz. Sizin ordunuzun kıymeti de sizlerin kıymetinizle ölçülecektir. İstiklal mücadelesinde üç dört senedir düşmanı topraklarımızda mahvetmek için yaptığımız savaşla ordunun ruhu olan kumanda heyeti değerlerinin yüksekliğini nasıl ispat etmişse, bundan sonra yapacağımız yenilikler milletimize bir karanlık gibi çöken genel cehaleti mağlup etmek savaşında da irfan ordusunun ruhu olan siz öğretmenlerin aynı yeteneği ortaya koyacağınıza eminim.
Bu konuda size güveniyor ve saygı ile selamlıyorum.” [2]
[ Mustafa Kemal Atatürk - 24 Nisan 1923 (Kütahya Lisesi'nde yaptığı konuşma ]
***
Çağdaş BAYRAKTAR
4 Nisan 2015

DİPÇE

[1] http://ilerihaber.org/valinin-siniftan-kovdugu-ogretmen-kalp-krizi-gecirdi/13041/
[2] http://www.sozcu.com.tr/egitim/ataturkun-ogretmene-verdigi-onem.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder