27 Aralık 2016 Salı

DOSTUN ACI SÖYLEDİĞİ


Ülke bu haldeyken ve azımsanmayacak bir kitle rahatsızlıklarına ses olacak biri ya da birilerini beklerken,
kaç kişinin aklına çare olarak ADD geliyor?

Gerçekçi olmak gerekirse neredeyse hiç kimsenin aklına gelmediği gibi bazı insanlarda "bir ADD vardı değil mi" tepkisi yaratıyor.

Kurulduğu dönemde dalga dalga heyecan yaratan, Cumhuriyet mitinglerinde milyonların meydanlara inmesinde azımsanmayacak ölçüde pay sahibi olan ADD'nin;
Gündem belirleme, denetleme mekanizması yaratma ve yönlendirme özelliğini yitirmesiyle ilgili hesap vermesi gereken kimlerdir?

Başta Tansel Çölaşan olmak üzere ADD Genel Merkezinin halkta heyecan yaratmaktan uzak ve genel anlamda başarısız olduğuna ikna olmaları için daha ne olması gerekmektedir, eğer bu kadro da zaten bu amaçla görevlendirilmiş "vazifeliler" değilse?

Kemalistlerin mecliste olduğu kadar meclis dışında da partilerüstü oluşumlara ihtiyacı var. Hem de hiç vakit kaybetmeden.

Çözüm olamayanlar, çözüm yaratamayanlar çözümün önünde engel olmaktan, yer ve yetki işgalinden vazgeçmeliler, 
tarihin kendilerinden başka türlü bahsetmesini istemiyorlarsa şayet.


ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
21 ARALIK 2016

CAN'IM BENİM

Mesela ben o patlamada şehit olan askerlerin patlamadan önceki saatlerinin nasıl geçtiğini, neler yaptıklarını tahmin edebiliyorum. Duygularını hissedebiliyorum.
Önce cuma akşamı yat içtimasını aldı nöbetçi subay. Koğuşta alındı içtima (yoklama). Komutan koğuşa girince "dikkat!" diye bağırdı kapıya en yakın olan er. Belki de onbaşı ya da çavuş. Yataklarının başında hazır ola geçtiler. Komutan kontrol etti yoklamayı. Belki de "sol baştan saymaya başlayın" dedi mehmetçiklerine. Belki de bazılarına son kez.
Sonra "istirahat et!" dedi komutan. Ya da "iyi akşamlar". Erler de "sağol!" dedi gür bir sesle.
Çarşı iznine genelde cumartesi ya da pazar çıkılır. Genelde kişi sayısı ikiye bölünür, bir kısmı cumartesi diğer kısmı pazar çıkar. Çünkü içeride birilerinin kalması, "nöbetin dönmesi" gerekir. Yazıcılar ona göre yazar. Her erin çarşıya çıkarken yanına "can dostu" olan er yazılır. Birbirlerine emanet olsunlar, vukuat olursa müdahale etsinler diye.
Cuma "yat içtiması"nda ertesi günkü sabah içtimasının saatini söyler nöbetçi komutan. Bazen erler saatte düzeltme talebinde bulunur. "Sabah içtiması saat 8'de." der komutan, erler "Komutanım 7.30 olsa?" derler. Hele başka komutan başka saatte yaptıysa geçen hafta hemen eklerler: "Komutanım, geçen hafta da 7.30'da çıkmıştık."
Komutanlar genelde ikna olmaya meyilli olduklarından "tamam" derler. Arada çok nadir çıkar insan olduğunu unutan komutan-lar.
Sabah, nöbetini sabah içtiması ile gündüz devriyesine devredecek olan gece devriyesi uyandırır koğuşları.
Traş olunur, parfüm kokuları kaplar koğuşu.
Siviller çekilir, ayakkabılar silinir. Koğuş aynasının önünde birisi ve aynanın ekranında üstünü değişen kişinin kadrajına giren başkaları belirir.
Sabah çarşı defterleri imzalanır. Koşarcasına giderler içtima alanından nizamiye kapısına. Oradan nizamiye komutanına da çarşı izinlerini işletirler. Kuyruk olur o sırada.
Önceden yapılabilir çarşıda neler yapılacağının planı. Nizamiye kapısından çıkışta da plan yapılabilir, plan değişebilir.
Neşe doludur o çarşı minibüsü.
Kimisinde kulaklık, kimisinde -az da olsa- kitap; çoğunluğu keyifle muhabbet halindedir.
Bugün benim de izin günüm.
Ve biliyorum:
Araçta şehit olanların büyük çoğunluğu da araca saldıran teröristler de açtı.
Çünkü çarşıya çıkacak asker güzel bir kahvaltı yapmanın hayaliyle kışlada kahvaltı yapmaz. Dışarıda yapar.
Teröristler de açtır, çünkü onlar kanla, ihanetle, şehit etiyle beslenir(ler),
Hiç de doymaz(lar)!
Ve o minibüs bugün...
Bugün o minibüste olanlar
artık aramızda olmayanlar;
Benim silah arkadaşım, koğuş arkadaşım, devrem; kardeşim!
Can'ım benim.

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
17 Aralık 2016

12 Aralık 2016 Pazartesi

TAK SESİNDEN ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER


Aynı örgütün farklı "tasarım"larından HDP'yi halk seçti ayağına meşrulaştıranları biliyoruz.

PKK'yı ve yayın organlarını gazeteciden sayarak basın özgürlüğü adı altında dolaylı 
ya da
devlet-hükümet ayrımına gerek (bilerek ya da bilmereyek/iyi niyetli ya da art niyetli) duymadan devlete katil damgası vurarak teröristleri özgürlük savaşçıları, gerilla diye doğrudan meşrulaştırmaya çalışanları da.

Peki TAK? TAK'ı kim meşrulaştıracak, normalleştirecek?

Bence bu "sorumluluk" da terör örgütü sempatizanlarıyla beraber, -haklı AKP nefreti ile de olsa- AKP dışındaki tüm unsurları sadece muhalif diye normalleştirenlere, yasallaştıranlara hatta kahramanlaştıranlara düşer; Özgür Gündem'e, Can Dündar'a siper/slogan olanlara, Sezgintanrıkulugillere yutan ve susanlara, keleşin duvardaki gölgesini bağlama sananlara.

***

HDP, PKK, TAK.

Bunlar aynı yapının farklı amaçlar için oluşturulmuş kolları değil mi?
Hepsinin "biji serok"u, bebekkatili "apo" değil mi?

Kilit soru ise hesaba katılmayan bir durumla/ihtimalle ilgili:

HDP, PKK meşrulaştığına inanmasa, bu gibi bahsettiğimiz (Neoliberalinden Sosyal Demokratına, Marksistinden etnikçisine) unsurlar aracılığıyla ve sayesinde bu inancını besleyen geri bildirim almasa, "daha kötü polis" yaratma ihtiyacı duyar mı(ydı)?

Terör karşıtlığının dolaylısı, ama'lısı olur mu?
Peki ya mezhep-etnisite eksenine göre terör örgütünün iyisi, kötüsü?

***

AKP'nin eli kanlı.
Teröristlerin de.
Fakat geri kalan herkesin de eli temiz değil. Kimse başta kendini olmak üzere kimseyi kandırmasın.
Artık, -bi'zahmet- yüzleşme ve sonrasında gerekeni yapma zamanı.

Hem şimdi değilse ne zaman?

ULUS ATAY
12.12.2016

PARTİLERÜSTÜ TAVIR YA DA PARTİZAN TESLİMİYET


Bazı parti liderlerinin açıklamaları "gaf" ya da yaklaşım ve yönelimleri "cesur açılım" olarak görülse de aslında bu kişilerin bu söylem ve tercihleri gaf da değildir daha cesur açılım da değildir.

Bu kişilerin bunları söylemekten/yapmaktan başka çaresi yoktur. Sanılanın aksine bakış açıları geniş değil dardır, tek yönlüdür.

Bu cesaret görünümlü esaretin başlıca sebebi, bu kişilerin asla gelemeyecekleri noktalara başkalarının yardımıyla getirilmeleri ve bu kişilerin de defolu olmasından ötürü o "yardım edici", "yükseltici"ler tarafından seçilmeleridir.

Partilerin antidemokratik yöntemlerle yönetildiği, delege ağalarının parti içi imparatorluklarını meşrulaştırmalarının da "ön seçim", "demokratik tavır" diye pazarladıkları yerde partiler,

Karşı çıkılmayan lider görünümlü "vazifeli piyon"lar aracılığıyla sisteme teslim edilir.

Tabi bu durum aynı zamanda seçmenlerin; seçtiğini sananların, seçmek zorunda bırakılanların temsiliyetlerinin teslimidir aynı zamanda.

Yoksa konuşanlar ne gaf yapmıştır ne de radikal çıkış...

Onlar için asıl radikal tavır, seçmenlerin düşüncelerine, partilerinin kurucu değerlerine sahip çıkmaktır ki bunları yapabilecek "hür iradeye" sahip olmadıklarından partilerin anahtarları bu kişilere teslim edilir "ikinci el"den..

ULUS ATAY
03.12.2016

YENİ TÜRKİYE: YENİ SODOM VE GOMORE! - 2

Oysa ki Cumhuriyet neydi...
Kimsesizlerin kimsesiydi...

Sen devlet olarak yurttaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılamazsan,
karşılamadığın gibi bir de barınma sorunu yaşayan öğrencileri cemaatlere tarikatlara paslarsan, oy deposu olarak gördüğün o oluşumlara oyun "bedeli" karşılığında,
böyle olur işte.

Ülkeyi şirket yönetir gibi yönetip konsorsiyum edasıyla bu yapılara kucak açarsan
böyle olur işte.

Birileri sahipsiz çocuklara -ne amaçla olursa olsun- sahip çıkarken sen bir öğünlük masrafını dahi çocuklara vermekten çekinip sadece konuşursan
böyle olur işte.

***

Ölmeyi beklediği için yaşayan insanlar...
Öldüğü anda öldüğüyle kalan insanlar...

Sırf bir zümre daha rahat yaşasın diye ölüme yüklenen kutsal manalarla her biçimde öne sürülen insanlar (ki o insanlara bunu desek ilk o insanlar bizi hedef tahtasına oturturlar.)(Burada kastedilen vatan mücadelesi değil)
Azımsanmayacak kadar çoksa bir ülkede,
İnsanlar,
böyle ölür işte.

Dolar rekor kırdı son 10 günde.
Bu ne demek?
Türk parası tarihinin en değersiz döneminde demek.
Eğer Türk insanı Cumhuriyet Dönemi'nin en değersiz dönemini yaşarken insanı değil de dolarla yaptıkları ticari işlerine odaklanmış insanlar ülke yönetiminde söz hakkına sahip olursa,
böyle olur işte.

Dumansız hava sahasından daha fazlaysa insanlıksız, vicdansız hava sahası,
bir ülkede,
Anladınız siz nasıl olacağı...
işte!

***
Orta Doğulaşma ve Yugoslavyalaşma tehlikesi ve kıskacında Türkiye.

Derdin dermanı ise sadece kurucu değerlere dönmekte,
Hem de bir an önce!

ULUS ATAY
30.11.2016

UÇURUMUN KIYISINDA BİR ULUS...

Cehennemi mecazi anlamda yaşamak bile yetmiyor, kesmiyor.
Alenen yaşıyoruz yanarak.
Alenen yanıyoruz, yaşayarak.
Yaptıklarımızın, yapmadıklarımızın, cehaletimizin ve bencilliğimizin karşılığında lanetlendik tarih nezdinde.
Ve korkarım ki "bu daha başlangıç"...
Yaşadığımız korku, içinde bulunduğumuz asansörün durması ve bir halatının kopmasından kaynaklı.
Daha yeni başlıyor bedel ödememenin bedelini ödeme faslı.
O halatlar kopacak, o kabin yere çakılacak.
Kaderimizi de işte bu dibe vuruş sonrası teslimiyetimiz ya da kendimize gelmemiz şekillendirecek.
Ulusun kaderini yine ulusun azim ve kararlılığı ya da atalet ve kararsızlığı belirleyecek.
Daha ötesi yok.
Sağ olacak bir ulus başı da kalmadı artık. Ateş düşmeyecek yuvanın kalmadığı, kalmayacağı gibi.
Olmak
ya da
yok olmak,
Anadolu'da esas mesele bu,
üstelik tam da şimdi.
Seçim senin Türk milleti. 
Bu zamana kadar yaptığın(ı sandığın) seçimlerin aksine.

ULUS ATAY
30.11.2016

KIBRIS CEPHESİ-6







Görseldeki harita, Rum basınında gezen harita..
Karpaz ve Güzelyurt gibi Ada'nın en verimli bölgeleri Rumlara veriliyor.
Ya da Rumlar böyle istiyor.
Türkler?
Türklerin tavrı belli de Türkleri temsil görünümünde teslim edenlerin tavrı bizlerden saklanıyor, bilinmiyor!

***

Haritadaki tüm isimlerin Rumca olmasını sadece kendi dilinde anlatım olarak değerlendirmeyin.

Ve sorun, sorgulatın:

Misak-i Milli'yi bile yetersiz, "dar" bulan birisi, neden adalarının işgaline sessiz kalır, neden Kıbrısla ilgili tek söz et(tir)mez?

***

Acı ama doğru konuşalım, yüzleşelim.

Denizden destek aldığı için Çanakkale geçilmedi, deniz yolu kapalı olduğu için Sarıkamış harekatı faciaya dönüştü.
Osmanlı İmparatorluğu karaya hapsolduğu, sıkıştığı için yıkıldı. Adalarını Yunanistan'a, Kıbrıs'ı Rumlara veren bir Türkiye Cumhuriyeti de karaya hapsolur ve çok kısa sürede yıkılır!

Birilerinin Menderes, Özal gibi Musul-Kerkük rüyasını dillendirdiği, operasyonlaştırdığı noktada hem "Misak-i Milli yetmez, "Yeni"den Osmanlı" naraları atılıp hem de adalar işgal edilip Kıbrıs konusu gündem dışı bırak(tır)ılınca insan sormadan edemiyor:

Kıbrıs hangi pazarlıklara meze ediliyor ve neyin karşılığında?

Akdeniz'in doğal hissedarı olduğumuz zenginlikleri, Türkiye'nin karasularından, saha genişliğinden alınarak kimlerin tepsisine konuluyor, konulmak isteniyor?

Herkesin bir gerçeği anlaması anlatması gerekiyor hiç vakit kaybetmeden:

Kıbrıs demek Türkiye'nin Doğu Akdeniz çıkarları demek. Kıbrıs'ın gitmesi demek Türkiye'nin etrafındaki çemberin tamamlanması demek. Ve Türkiye'nin nefessiz kalması...

Kıbrıs Türkleri ile Türkiye Türkleri arasındaki gündelik ilişkiler üzerinden değerlendirilmesi yapılacak, karara bağlanacak bir mesele değildir Kıbrıs meselesi!


ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
20 KASIM 2016