5 Kasım 2015 Perşembe

Hükümsüzdür



Bilmiyorum.

Ben düşürünce mi buldu, yoksa doğrudan benden mi aldı, emin olamıyorum. İkisi de imkansıza yakın gelse de ilki yüksek ihtimal.

Telefonumu çalan kişi, Vatsaptan karşı cins namına neredeyse kim varsa mesaj atmış, iğrenç mesajlar.
Bunu da telefonu kaybettiğimin ertesi sabahı öğrendim. Sonra paldır küldür karakol.
Hayatım boyunca karakol gibi yerlerle neredeyse hiç işim olmadı.

Bu nedenle yadırgadığım yerlerden.

Polisle konuştuk, anlattık, başka bir yere yönlendirdi. Ankara'daki en merkezi karakollardan birisinin komiseriyle görüştük. İşe başlayalı 15 gün olmuş, "Anlattığınız yer buraya yakın mı, ben yeniyim, bilmiyorum da" dedi, utana sıkıla, yüzümüze bile bakmadan dinledikten sonra bizi.

Odada küçük bir bayrak. Atatürk fotoğrafı zaten yok. Duvarda bir takvim, takvim üzerinde yazılı ayetimsi şeyler, sorsan: "Allah kelamları..."
Sanırım komiser yardımcısı olan kişi ile konuştu, ifadenizi alacak dedi. Eyvallah dedik, verdik ifademizi.

İfadeyi alan kişi kıdemli, vörd dosyası üzerinden ifade alma işlemi de kıdemli, ama kıdemli kişide kıdem bulamamış bir hadise olduğundan gerek, ağır yazımına rağmen 3 cümleden birisinde fahiş imla hatası. Adıma yazılan ifadede nokta kullanmamasına değinmiyorum bile.

Oradan çıkıp, savcılığa gittim.

Ve gözlemledikçe bir husus tokat oldu yüzüme.
Aklıma bir yerde okuduğum cümle geldi:

"Yadırgamıyoruz. Çıldırmamız gerek ama yadırgamıyoruz."

Bir toplum, toplumu oluşturan insanlar her şeyi normalleştirmeye başladığında çürümeye başlar.

Ölümü, hırsızlığı, saldırıyı, tecavüzü kanıksamış insanlar.

Karşısındaki insanın hayatını kaydıran bir olayı dinlerken sakin. İşlem yaparken sakin. Konuşurken sakin. Temennimsi şeyler söylerken bile sakin.

Hemen belirteyim, bu sakinlik, soğukkanlılık falan değil!
(Bu durum tek bir örnekten yola çıkılarak varılan bir sonuç değil)

Devlet, eğer insanlarının derdine deva olmazsa, çözüm sunmazsa, insanlar da başka mekanizmaları ya kurar, ya da kurulmuş olana sığınır.

Bazı cümleler o kadar normalleşmiş, bazı yaklaşımlar o kadar meşrulaşmış ki.

Hırsızlık olayları... Şehirlerdeki hırsızlığın ağaları.. Eğer onlardan birisini bulursan çalınan eşyaların sana dönme ihtimali... Ve de bir çok emniyet yetkilisinin bu sistemin parçası hatta yer yer "aracısı" olması..

Konunun esrar, eroin kısmına girmiyorum bile.
Bir toplumu güvensizlik bitirir.

İster cemaatçi olsun, ister AKP'li, devlet kademelerini işgal etmiş durumda bu yapılar. İçeriden kavga eder gibi görünse de dışarıdan "aynı"lar.

Bu kesim, sorgulamadan, kendisini geliştirme gereği duymadan büyüdü. Birileri onlara yetki verdi, karşılığında da bir şeyler istedi. Mekanikleşti bedenler. Robotlaştı. Çözüm üretme sıfır, insiyatif alma sıfır, bir çok şey de sıfır.

"Allah" diye bir kavram yarattı ki bunun kutsal kitaplarda olanlarla alakası sıfır. Sonra yine mekanik bir edayla sorgulamadan ibadet etti kendince -zaten ona beyin süs olarak kullansın diye verilmişti-, insani tüm değerlere sırtını döndü.

Tabi neredeyse hepsine damardan enjekte edilen, "Atatürk ve Cumhuriyet nefreti"...

Bir yazar demişti zamanında, "Türkiye'de yasalar, ona saygı duyanlar için geçerlidir" diye.

Bu model insanlar yüzünden kimsenin hiçbir yere güveni kalmıyor.

Toplum olarak kimsenin kimseye güvenmediği noktaya gidiyoruz.

BU ÇOK TEHLİKELİ!

Kimsenin kimseye güvenmediği yerde kimsenin insani kalmak için otokontrol sağlamaya gerek duymadığı, "kendisi" için olduğu noktada başka herkesin hakkını yok saydığı, her yolu mübah gördüğü yere.

İşte bu, bir toplumun kurdudur, çürütür içten içe.

Güne dönecek olursak, savcılıkta bekleme süreci. Sonrasında gün içinden akla gelen yetkililerin "Bizim telefon dinleme yetkimiz yok, Savcılık'a gitmeli önce dilekçe, o onay verirse de TİB'e.."

Heye
, eminim milyonlarca insanı da "kurallara uygun" dinlediniz.

Normal vatandaş için hak aramak, dipsiz prosedür kuyusuna taş sallamaktan farksız.

Yüzlerinden belli, kimse inanmıyor adaleti, asayişi sağlayacağını vaad eden kurumlara, kişilere.

Kimse inanmıyor, kimseye.
Toplumsal bozulma, her vatandaşın payına düşüyor, bazen gecikmeli gidiyor, ama gidiyor.
İnsan kendini iğrenç hissediyor mahreminde birilerinin varlığını hissedince. Sana ait olmayan cümlelerle senin adın üzerinden neşesini bula derdine düşünce.

Aklımda kalansa ADLİYE'nin içindeki kapıların birinin üzerinde asılı olan tabelada yazanlar:
"Dikkat, ölüm tehlikesi."

Adaleti arıyorsan, adaleti temsil eden her kapıda adalet için tam da durumu izah eden ifade.

İnsanın "Hükümsüzdür" diye gazetele ilan veresi geliyor da, liste uzun olunca nereden başlayacağını bilemiyor.

Eğer değişmezse bir şeyler (Ne olur artık sandığa indirgeme),
bizi iyi günler beklemiyor...

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
5 KASIM 2015




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder