19 Şubat 2018 Pazartesi

AHVAL VE ŞERAİT

Erdoğan, TTB'nin açıklamaları üzerinden "Türk" isminin kaldırılması gerekir deyip gayri hukuki biçimde birilerine bu şekilde "emir" verirken, Türkiye Barolar Birliğinden de "Türkiye"nin kaldırılması gerektiğini söyleyerek esas niyetini ve düşmanlığını ilan etti tekrardan.

Burada ve kurucu felsefede "Türk" demekten kastedilenin de hedef yapılanın da "ulusal" kimlik olduğunu, ulus devlet olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti ve kurucu ideoloji Atatürk İlke ve Devrimleri olduğunu anlamak zor değil. 

Hal böyleyken Kemal Kılıçdaroğlu bu konu hakkında bir açıklama yaptı mı?

Yapabilir mi?

Peki Kılıçdaroğlu, "Türk", "Atatürk İlke ve Devrimleri", "Kemalizm", "ulusal kimlik", "kurucu irade", "ulus devlet karşıtlığı konusunda Erdoğan'dan farklı düşünüyor mu?

Artık Kılıçdaroğlu'nun ne olduğunu daha da önemlisi ne olmadığını biraz geç de olsa azımsanmayacak bir kitle görmeye başladı.

Peki ya Muharrem İnce?

Kurultay sürecinin halen devam ettiğine mi inanıyor ki yine kendince bazı dengeler yüzünden bu duruma sessiz kalıyor?

Yoksa o da mı saldırılan bu değerleri "kırmızı çizgi" olarak görmüyor?

***

Erdoğan'ın bu saldırısının tek hedefi "Türklük" de değil.

Ulusal kimliğin hedef yapılması kadar tehlikeli olan başka bir tehdide de Ümit Kocasakal dikkat çekiyor:

"Bu da Türkiye'nin ve toplumun dilimlere bölünüp ayrıştırılmasının, kurumsal yapının parçalanmasının yeni bir adımı.

Olacakları tahmin etmek zor değil. "Baro" adı altında etnik, mezhepsel, tarikat ve cemaat, hatta örgüt temelli çeşitli barocuklar türeyecek. Bu yapılar artık birer meslek kuruluşu olmaktan çıkacak. Bunlar birer hukuk kurumu olmaktan çok, belirtilen temeller üzerinde birer kabile, klan, aşiret görünümlü olacak. Avukatlık mesleğinin belirli bir düzen, disiplin ve denetim içinde yerine getirilmesi mümkün olmayacağı gibi bu "kabile" ve "klanlar", kendi aralarında da kavga edecek, ayrışacak.

Elbette avukatlar da. Her "kabile" ve "klanın" ayrı bir "reisi", düzeni, kuralları, anlayışı olacak. Haksız rekabet ortaya çıkacak. Merkezi bir güç ve düzen, denetim olmayacağından artık meslek kuralları, ilkeleri ve etiğinden, savunmanın bağımsızlığından söz etmek mümkün olmayacak. Aynı şekilde hukuk devleti ve hukuk güvenliğinden de. Avukatlık mesleğinin bir anlamı kalmayacağı gibi yurttaşın hakkını, hukukunu, hukukun üstünlüğünü, çevreyi koruyacak, kadına şiddetle, çocuk istismarı ve benzeri toplumsal sorunlarla mücadele edecek bir güç de kalmayacak.

Öyle ya hangi "barocuk" bu tür sorunlara karşı nasıl tavır alacak? Zorunlu müdafilikte, adli yardımda hangi "barocuk" devreye girecek, bunlar nasıl düzenlenecek? Yargı içinde zaten bir fetret devri ve yeniçeri isyanları yaşanırken bu kez de savunma darmadağın olacak. Bunun sonu cemaatleşme, tarikatlaşma, kabile ve klan düzenidir. Yani hukuk devletinin, hak arama özgürlüğünün ve savunmanın sonudur. Şu halde aslında bu saldırı barolar ve Türkiye Barolar Birliği'nden öte halka, onun hak arama özgürlüğünedir."

***

Bahçeli, AKP içinde yer yer mündemiç(bir şeyin içinde saklı bulunan, var olan) genelde de mülga(varlığı kaldırılan, kapatılan) olduğu için yazılarda konu bile değil.

Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kritik sürecinin Erdoğan ve AKP ile yürütülemeyeceği belli. Bu muhalefetle de muhalefete muhalefet iddiasında olup ideolojik olarak farklı bir konumlanma ve tepki içerisinde ol(a)mayanlarla da.

Umarız hem AKP seçmeninin bir kısmı hem de CHP içinde sadece CHP üzerinden liderlik savaşına odaklanan ve bu odaklanma doğrultusunda bir şeyleri sineye çeken kitle bu gerçekle yüzleştiğinde çok geç kalınmış olmaz.

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
19 ŞUBAT 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder