2 Ocak 2016 Cumartesi

İhanetin Kıyısında Dolaşmak


Kılıçdaroğlu döneminde ne kadar mezhepçi, etnikçi, liberal kişi varsa partide kilit noktalara ge(tiril)di. Peki dışarıdan bakıldığında birbirinden farklı gibi gözükebilecek olan bu düşüncelere sahip kişiler, nasıl ortak hareket edebildi?

Bunun iki sebebi var.

Birincisi
, karşıtlık ekseninde birleşebilmeleri. Burada karşıtlıktan kastedilen tabii ki Atatürk ve Kemalist devrim karşıtlığı.

İkincisi
ise, artık meselenin "ilerici-gerici" meselesi olması. Bu unsurların da gericiliklerinden ötürü birbirinin doğal müttefiki olması.( Sistemin devam etmesini istemek de gericiliktir.)

Kılıçdaroğlu'nun bu kişilere partide at koşturturken neredeyse bu insanlarla hiç aynı kareye girmesi tesadüf mü sanıyorsunuz?

Değil.

Mevzu, iyi polis-kötü polis oynanması. Böylece Kemal Kılıçdaroğlu'nun birilerin gözünde en fazla "lider vasfı olmayan" ama "dürüst, efendi" kişi algısının sağlam kalması.

Yarın çok tepki gördüğünde, bu kişilerin harcanması, kendisi için zaman ve konum kazanması.

Sezgin Tanrıkulu'nun ne olduğunu görmek isteyen herkes zaten görür. Ama Kılıçdaroğlu bu konularda sağ gösterip sol vurmayı, daha doğrusu "ilerici" gösterip "gerici" vurmayı sever.

Bu asla akıllardan çıkmamalı.

Grup Başkanvekili olmadan önce Sessiz Çığlıklardan eksik olmayan fakat sonrasında keskin bir "dönüşüm" yaşayan Levent Gök'e dikkat etmeli asıl, Sezgin Tanrıkulu ve Gürsel Tekin gibi kişilerden ziyade.

Anlaşılan o ki, tetikçilik görevi kendisine verilmiş. Ve o da kendisini belli noktaya getirenlerin güvenini kazanmak adına bu cinayeti işleme derdinde. Bir nevi "Bana güvenin, ben size istediğinizi veririm)
(Yine bir yere not edelim, yarın dengeler değiştiğinde ilk harcanan kişi Levent Gök olacak.)

Ve birileri kabul etmeyecek olsa da, Türkiye siyasetinde en tehlikeli adam Kemal Kılıçdaroğlu'dur.

Çünkü HDP ve AKP'nin yerine "gerici"lerin değil, "ilerici"lerin yoğunlukta olduğu bir kitleyi kontrol altında tutuyor, arada gazını alarak pasifize ediyor. Ayrıca onların partide söz hakkına sahip olmasını engelliyor. (İçeride yalnız bırakılmalarına rağmen Kılıçdaroğlu'na cephe almayan hatta ona boyun eğen Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay'ın bile kurultaylarda gördüğü muamele yeterince açıklayıcı değil mi?)

Bahçeli'nin ne olduğu, ne yapıp ne yapmayacağı bellidir. Demirtaş, Davutoğlu, Erdoğan'ın kıblesinin ne tarafta olduğu da.

Fakat Kılıçdaroğlu öyle değildir. "Yapıcı", "Demokratik, "Halkçı", "İyi niyetli" görünümün altında hiç de öyle bir kişi gibi hareket etmemektedir. Bunu da yine en iyi partide duruma muhalif olan parti yetkilileri bilir.

***

Dostlarımızla ters düşme pahasına bazı gerçekleri haykırmak zorundayız.

"The süreç" denen ülkenin bölünmesi süreci, Yeni Anayasa adında devam etmektedir.

Ve CHP'nin bu alanda destek vermesi, ihanetin daha geniş kitlelerce meşrulaştırılması adına hayati önemlidir. O yüzden CHP iç ve dış bazı güçlerce bu bataklığa çekilmek istenmekte, bunu yapacak insanlar korunmakta, karşıt insanlar itinayla partiden tasfiye edilmekte, itibarsızlaştırılmaktadır.

Çünkü Türkiye'yi AKP ya da HDP bölemez. Ancak ele geçirilmiş bir CHP bölebilir. Ancak CHP eliyle Kürdistan kurulabilir. Emperyalizmin esas hamlelerindendir, ülkeyi ülkenin kurucusuna yıktırmak. İçeriden işgal edip içini boşaltmak.

CHP'nin vermesi gereken tepkiyi CHP'nin vermeyip de sadece Vatan Partisinin ya da HEPAR'ın vermesi, tepkileri marjinalleştirmek ve küçük düşürmek içindir.

Bu duruma ancak koltuk değil de vatan kaygısı duyan CHP delegeleri ve CHP seçmeni dur diyebilir.

Bunun için de CHP seçmeninin "Kendi Genel Merkezimle aramda neden bir yalıtım var. Benim kaygılarıma hitap eden kişiler vekil olamazken neden Atatürk'le problemi olan kişiler partide geniş yetkilere sahip?" diyerek bir yerden sorgulamaya başlaması gerekir. "Ama eleştirirsen AKP'nin ekmeğine yağ sürersin" öcüsüyle başka ihanete susmak yerine.

Yoksa yarın çok kötü şeyler olduğunda, kimse masum olduğunu iddia edemez.

Madem partisel bir çözüme ve değişime inanıyorsunuz. O zaman yapılması gereken hamleler bellidir.

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
2 OCAK 2016


(Mezhepçilik demişken hatırlatmakta fayda var:
Laiklik, genellikle belli bir mezhebe mensup olduğunu iddia edenlerin aksettirmeye çalıştığı şekilde dinsizlik olmadığı gibi, başka bir mezhebe mensup olduğunu iddia eden bazı kişilerin kullandığı gibi de mezhep propagandasına "malzeme" değildir.
Birilerinin bir mezhep üzerinden çoğunlukta ve yönetimde söz sahibi olduğu yerde, baskıya ve laikliğin ihlaline sonuna kadar direnç göstermek zorundayız.
Fakat buna karşı başka bir mezhebin siyasi kimlik olarak öne çıkarılması, bu direnişin bir parçası olamaz. Sadece karşıt baskıya meşruluk kazandırır, bu toprakları Ortadoğululaştırır.
Çünkü biz bir inancın siyasallaşarak Laikliğin ihlal edilmesine değil, -hangisi olursa olsun- inançların siyasallaşarak devlet yönetiminde söz hakkına sahip olmasına, bu vesileyle Laikliğin ihlal edilmesine karşıyız.
Birileri ateşle oynamaya çok istekli olsa da dikkat etmeli, çünkü bu ateş sadece onları değil hepimizi yakar.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder