"Bir hayatı seninle yaşamak
dedi
İstanbul'da kedi olmak gibi
Bir yanın beni hep besledi
Bir yanın ölmemi istedi
Dedim olur
Böyle günler olur
Böyle günler olur "
***
Hayat bugün yine fazla gerçek.
Oysa benim kafamdaki dünyam benim için daha gerçek,
mevcut hayat yanlış,
doğrumla yanlışın paralel olmasına
-kırk fırın-
kanıt gerek.
İzlerken temposuna, ruhuna kapıldığı film bittiğinde kendini boşlukta kalmış gibi hisseden
tek ben miyim;
bilmiyorum.
Bir olayı birden çok kişinin yaşaması,
bir olayın bir kişinin payına düşürdüğü acıyı parçalara ayırır mı?
Yaptığım aramada aradığıma bağlanamadan bastığım kapatma tuşunun bir dakika sonrasından yazıyorum.
Para karşılığı oynadıkları reklamda,
bu ülke ve kültürle hiç alakası olmayan
markaların reklamında
oluşturulan yapay samimiyetle
-Vallahi bal gibi glokalizm!-
bulmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz kutsallarımızı.
Putları yıkanları putlaştırarak
taptığımız yerden devam ediyoruz hayata.
An itibariyle yazımı tüm kutsallardan, kutsallarımdan arındırıyor,
her seferinde çarptığım duvarın
bu kez içinden geçeceğimi umarak devam ediyorum.
"olduğum yer" içeren şiirimsiyi yazanı yazalı en az bir gün oldu.
Şiir-
-imsim taze,
başka bir şehre kaçmış olamaz.
Emperyalizmin seçip,
üstümüze yerleştirip,
bize sormadan sormuş gibi yapıp da bizi beğenmeye ikna ettiği renkler
bana göre değil.
Çünkü benim kristalimden
hepsi griye
kırılıyor.
"Evet sayın seyirciler, şimdi hayatımıza kırıldığımız yerden devam ediyoruz".
Parçalanmayı yıpratıcı kılan,
her parçalanma sonrasında bazı parçaların tüm aramalara rağmen bulunamamasından kaynaklı,
her 98'den 100 yapmaya çalıştıkça,
birime düşen duygu seyreliyor.
İnsan kendisini yazın bestelenmiş Serdar Ortaç parçası gibi hissediyor.
Anlamadın mı?
Sorun değil.
Genelde Defne ve Gizem de anlamıyor.
Ki Defne, genelde ağzını açmadan konuşabiliyor.
-Benle paylaştığı şekerler yazıya dahil değil
Zaman makinesine binip,
-geçmişe ya da geleceğe dönmek için varılması gereken-
88 mile çıkmak istiyorum.
Sonra gider miyim,
gelir miyim
ölür müyüm,
Pek de umursamıyorum.
Renklerimizi renklerinizin bulaşamayacağı yerde muhafaza etmeye çalıştım,
her daim çalışacağımın sözünü de her gece kendime tekrar veriyorum.
Fakat daha iyi bildiğim,
birilerinin "gerçek" diye dayattığı yapaylıklardan
- her geçen gün daha fazla-
sıkılıyorum.
-Gidelim Petito!
***
"Geçenlerde geldi bana geri
Köpeğinin cenazesini giden biri gibi
Beni sevmekten çok öldürmeye meyilli
Eskiden böyle değildi "
Misilleme Kurşunkalem
28 Haziran 2015
İstanbul'da kedi olmak gibi
Bir yanın beni hep besledi
Bir yanın ölmemi istedi
Dedim olur
Böyle günler olur
Böyle günler olur "
***
Hayat bugün yine fazla gerçek.
Oysa benim kafamdaki dünyam benim için daha gerçek,
mevcut hayat yanlış,
doğrumla yanlışın paralel olmasına
-kırk fırın-
kanıt gerek.
İzlerken temposuna, ruhuna kapıldığı film bittiğinde kendini boşlukta kalmış gibi hisseden
tek ben miyim;
bilmiyorum.
Bir olayı birden çok kişinin yaşaması,
bir olayın bir kişinin payına düşürdüğü acıyı parçalara ayırır mı?
Yaptığım aramada aradığıma bağlanamadan bastığım kapatma tuşunun bir dakika sonrasından yazıyorum.
Para karşılığı oynadıkları reklamda,
bu ülke ve kültürle hiç alakası olmayan
markaların reklamında
oluşturulan yapay samimiyetle
-Vallahi bal gibi glokalizm!-
bulmaya ve yaşatmaya çalışıyoruz kutsallarımızı.
Putları yıkanları putlaştırarak
taptığımız yerden devam ediyoruz hayata.
An itibariyle yazımı tüm kutsallardan, kutsallarımdan arındırıyor,
her seferinde çarptığım duvarın
bu kez içinden geçeceğimi umarak devam ediyorum.
"olduğum yer" içeren şiirimsiyi yazanı yazalı en az bir gün oldu.
Şiir-
-imsim taze,
başka bir şehre kaçmış olamaz.
Emperyalizmin seçip,
üstümüze yerleştirip,
bize sormadan sormuş gibi yapıp da bizi beğenmeye ikna ettiği renkler
bana göre değil.
Çünkü benim kristalimden
hepsi griye
kırılıyor.
"Evet sayın seyirciler, şimdi hayatımıza kırıldığımız yerden devam ediyoruz".
Parçalanmayı yıpratıcı kılan,
her parçalanma sonrasında bazı parçaların tüm aramalara rağmen bulunamamasından kaynaklı,
her 98'den 100 yapmaya çalıştıkça,
birime düşen duygu seyreliyor.
İnsan kendisini yazın bestelenmiş Serdar Ortaç parçası gibi hissediyor.
Anlamadın mı?
Sorun değil.
Genelde Defne ve Gizem de anlamıyor.
Ki Defne, genelde ağzını açmadan konuşabiliyor.
-Benle paylaştığı şekerler yazıya dahil değil
Zaman makinesine binip,
-geçmişe ya da geleceğe dönmek için varılması gereken-
88 mile çıkmak istiyorum.
Sonra gider miyim,
gelir miyim
ölür müyüm,
Pek de umursamıyorum.
Renklerimizi renklerinizin bulaşamayacağı yerde muhafaza etmeye çalıştım,
her daim çalışacağımın sözünü de her gece kendime tekrar veriyorum.
Fakat daha iyi bildiğim,
birilerinin "gerçek" diye dayattığı yapaylıklardan
- her geçen gün daha fazla-
sıkılıyorum.
-Gidelim Petito!
***
"Geçenlerde geldi bana geri
Köpeğinin cenazesini giden biri gibi
Beni sevmekten çok öldürmeye meyilli
Eskiden böyle değildi "
Misilleme Kurşunkalem
28 Haziran 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder