Ne olacağını
görüp de göremeyenlere anlatırken ikna edici olamamanın öfkesiyle
düştüm
haklılıktan haksızlığa,
yüküm ağır.
gece sağır.
***
Cennet olan vatan topraklarına cehennemi yaşatmaya kalkanları def edeli yüz sene geçti geçmedi.
Şimdi artık cennetle cehennem arasında bir yere dönen ülkede cehennem zebanilerinin üstümüze saldığı kişilerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaya çalışmaya siyaset diyoruz.
Sabah akşam "bu toplumu nasıl bölebilirim, bu insanlara nasıl zarar verebilirim" kaygısı taşıyanları,
içlerinde dizginlenemeyen nefretlerini siyasi düşünce gibi pazarlamaya çalışanlara, "durun siz kötüsünüz" demekten ziyade "bakın onlar kötü" demeye, anlatmaya çalışıyoruz.
Allah'tan Haziran'ın 11'inde bile rüzgar esiyor Adana'da da, bir teselli buluyoruz.
Haklı çıktığımızda eksik ve parçalanmış kalma ihtimalinin yüksekliği, bizim gibiler için yükseklik korkusunun ta kendisi.
O yüzden hiç önemsemiyoruz haklı çıkmak - çıkmamak hadisesini.
Ataol Behramaoğlu'nun "ne çok hain" şiirini başa sarıp sarıp tekrar okuyoruz.
Bu yola midesini aldırıp da çıkanların, vicdanını aldırıp da çıkanlara olan uyumunu görüyor, "Allah ayırmasın" diyoruz,
tabii ki aklımızdan geçenler kırmızı ve kaygan.
***
Döndü dolaştı, saat yine geldi 1919'a.
Oysa biz,
birilerinin zaten ülkesini düşündüğü için her şeyi düşünmek zorunda kalmamak isterdik.
Kendi dertlerimizden ibaret sanmak isterdik dünyayı,
cehennemi bu dünyada yaşayan çocukların varlığı, yok saymamızla yok olmuyor.
Bir arkadaşımın da dediği gibi,
"Her oyunda kasa kazanıyor".
Ve tam düşerken gard,
susanmışlıkla medet umulan bardağın boşluğunda boğulurken umutlar,
bugüne dair,
şimdi dinlenmeye çekiliyoruz,
yani yine bugün.
Daha güzel olsun diye yarın,
en azından bizler, daha güzel olabilmesi adına yarının,
payımızı düşeni yapmakta kalmayalım diye yarım.
Anlamayanlar için çok daha güzel
daha açık
daha can alıcı
ve daha bir sürü şey gibi anlatıyor Bertolt,
mecali kalmayan kafanın huzurla beklendiğinde hiç olmayan omuz boşluğunda hayal kırıklıkları ve yokluk etkisiyle yuvarlanışına bizzat şahit oluyor,
"E artık bitir de şiir başlasın" sesine teslim oluyor, susuyoruz:
"Sırf artan düzensizlik yüzünden
bizim sınıf kavgası kentlerimizde
çoğumuz şu yıllarda karar verdik
daha fazla söz etmemeye
deniz kıyısındaki kentlerden, çatılardaki kardan,
kadınlardan,
mahzendeki olgun elmaların kokusundan,
etin duygularından
bir insanı insan yapan ve onu şişmanlatan tüm şeylerden.
düştüm
haklılıktan haksızlığa,
yüküm ağır.
gece sağır.
***
Cennet olan vatan topraklarına cehennemi yaşatmaya kalkanları def edeli yüz sene geçti geçmedi.
Şimdi artık cennetle cehennem arasında bir yere dönen ülkede cehennem zebanilerinin üstümüze saldığı kişilerin gerçek yüzlerini ortaya çıkarmaya çalışmaya siyaset diyoruz.
Sabah akşam "bu toplumu nasıl bölebilirim, bu insanlara nasıl zarar verebilirim" kaygısı taşıyanları,
içlerinde dizginlenemeyen nefretlerini siyasi düşünce gibi pazarlamaya çalışanlara, "durun siz kötüsünüz" demekten ziyade "bakın onlar kötü" demeye, anlatmaya çalışıyoruz.
Allah'tan Haziran'ın 11'inde bile rüzgar esiyor Adana'da da, bir teselli buluyoruz.
Haklı çıktığımızda eksik ve parçalanmış kalma ihtimalinin yüksekliği, bizim gibiler için yükseklik korkusunun ta kendisi.
O yüzden hiç önemsemiyoruz haklı çıkmak - çıkmamak hadisesini.
Ataol Behramaoğlu'nun "ne çok hain" şiirini başa sarıp sarıp tekrar okuyoruz.
Bu yola midesini aldırıp da çıkanların, vicdanını aldırıp da çıkanlara olan uyumunu görüyor, "Allah ayırmasın" diyoruz,
tabii ki aklımızdan geçenler kırmızı ve kaygan.
***
Döndü dolaştı, saat yine geldi 1919'a.
Oysa biz,
birilerinin zaten ülkesini düşündüğü için her şeyi düşünmek zorunda kalmamak isterdik.
Kendi dertlerimizden ibaret sanmak isterdik dünyayı,
cehennemi bu dünyada yaşayan çocukların varlığı, yok saymamızla yok olmuyor.
Bir arkadaşımın da dediği gibi,
"Her oyunda kasa kazanıyor".
Ve tam düşerken gard,
susanmışlıkla medet umulan bardağın boşluğunda boğulurken umutlar,
bugüne dair,
şimdi dinlenmeye çekiliyoruz,
yani yine bugün.
Daha güzel olsun diye yarın,
en azından bizler, daha güzel olabilmesi adına yarının,
payımızı düşeni yapmakta kalmayalım diye yarım.
Anlamayanlar için çok daha güzel
daha açık
daha can alıcı
ve daha bir sürü şey gibi anlatıyor Bertolt,
mecali kalmayan kafanın huzurla beklendiğinde hiç olmayan omuz boşluğunda hayal kırıklıkları ve yokluk etkisiyle yuvarlanışına bizzat şahit oluyor,
"E artık bitir de şiir başlasın" sesine teslim oluyor, susuyoruz:
"Sırf artan düzensizlik yüzünden
bizim sınıf kavgası kentlerimizde
çoğumuz şu yıllarda karar verdik
daha fazla söz etmemeye
deniz kıyısındaki kentlerden, çatılardaki kardan,
kadınlardan,
mahzendeki olgun elmaların kokusundan,
etin duygularından
bir insanı insan yapan ve onu şişmanlatan tüm şeylerden.
Ama
gelecekte yalnız düzensizlikten söz etmeye
ve böylece tek yanlı, kısır olmaya karar verdik,
ve politika işine adamakıllı dalmaya,
ve diyalektik ekonominin kuru ve "aşağılık" sözcüklerini
kullanmaya.
Kar tipilerinin (bu tipiler, biliyoruz, sadece soğuk değil)
sömürünün, çekici kadın etinin, sınıflı adaletin
böylesine korkunç, böylesine sıkışık, bir arada yaşamaları
bu kadar çok yönlü bir dünyanın içimizde onaylanmasını
doğurmasın diye
ve zevk alınmasın diye çelişkilerinden
böylesine kanlı bir yaşamın.
Anlıyorsunuz."
***
Bu geceye dair tüm beklentilerim hükümsüzdür.
Misilleme Kurşunkalem
11 Haziran 2015
2321 Adana
ve böylece tek yanlı, kısır olmaya karar verdik,
ve politika işine adamakıllı dalmaya,
ve diyalektik ekonominin kuru ve "aşağılık" sözcüklerini
kullanmaya.
Kar tipilerinin (bu tipiler, biliyoruz, sadece soğuk değil)
sömürünün, çekici kadın etinin, sınıflı adaletin
böylesine korkunç, böylesine sıkışık, bir arada yaşamaları
bu kadar çok yönlü bir dünyanın içimizde onaylanmasını
doğurmasın diye
ve zevk alınmasın diye çelişkilerinden
böylesine kanlı bir yaşamın.
Anlıyorsunuz."
***
Bu geceye dair tüm beklentilerim hükümsüzdür.
Misilleme Kurşunkalem
11 Haziran 2015
2321 Adana
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder