Defalarca anlattık, anlatmaktan da yorulmayacağız:
Terör bir insanlık suçudur. Terörizm insanlığa karşıdır. O yüzden terörün hedefinde insanlık vardır.
Bu sebeple terörün dini, dili, ırkı olmaz. Yine aynı sebeple saldırdığı kişilerin dili, dini, ırkına da bakmaz.
***
Dün bir doktor katledildi.
Adı Abdullah Biroğul.
Barış gününü kutlayan terör yanlıları, "gölge etmesini" istemediklerinden olsa gerek paravanlarına,
kınayamadılar bile.
Hatta Türk(?) Tabipler Birliği, PKK diyemedi, terör diyemedi, kolayına kaçtı, faturayı "sadece" KaçAKsaray'a kesti.
(Tabi böyle olmayan oluşumlar da var. Örneğin İzmir Tabip Odası açıklamasının bir kısmı:
"Kulp İlçesi Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Hekimi Meslektaşımız Dr.Abdullah Biroğul'un ayrılıkçı terör örgütü PKK militanları tarafından öldürüldüğünü öğrenmiş bulunuyoruz.
(...)
Ülkemizin bağımsızlığı,birliği ve kardeşliği için etnik ayrılıkçı teröre karşı mücadeleye devam edeceğimize olan inancımızı tekrarlamayı görev biliyoruz.")
(...)
Ülkemizin bağımsızlığı,birliği ve kardeşliği için etnik ayrılıkçı teröre karşı mücadeleye devam edeceğimize olan inancımızı tekrarlamayı görev biliyoruz.")
Bakın, katledilen doktor şöyle bir ileti yazmış zamanında:
"Tarihi bir gün. ŞiwanPerwer, İbrahimTatlıses, MesudBarzani, RecepTayyipErdoğan... Barışın temeli Amed'de, Diyarbakırdan dünyaya selamlar..."
Şimdi dışarıdan bakınca, HD(P)KK'nın bu kişiyi öncelikli hedefine almaması gerekir değil mi?
Ama aldı.
Çünkü adı üstünde: Terör.
Teröristler için onlara biat eden ve etmeyen, istediğini veren ve vermeyen var.
Bir de terörün asla doyurulamayacak olan taviz açlığı.
Bu yüzden müzakere yerine mücadelenin hayati önemi, kaçınılmazlığı.
***
Bir de teröre siyasi, hatta sınıfsal mana yükleyenler var.
O zaman terör örgütü PKK tarafından katledilen doktorun düşünsel yanını bir tarafa bırakıp, çocukluk arkadaşından hayatını dinleyelim, bu sayede sosyal pozisyonunu anlayalım:
"Dün katledildiğini öğrendiğim çocukluk arkadaşım. Size kendisi hakkında bir kaç şey söyleyeyim. İnanılmaz bir resim kabiliyeti vardı. Okulun en başarılı öğrencisiydi. Bin türlü serseriliğe bulaşan biz ona sigara içirtmeyi bile başaramadık. Babası marangozdu, 5 ya da 6 kardeştiler ve hiç bir şeyleri yoktu. 5. sınıfta, dönemin Diyarbakır Valisi Nafiz Kayalı ara dönem karnemizi dağıtmaya geldiğinde bir yanlış anlamadan ötürü bana bir yağmurluk, mont ve çizme vermişti. Vali'ye durumu izah edip bunları arkadaşıma vermek istediğimi söyledim. yağmura aldırış etmeden Abdullahların evine koştum. Dışarı çağırdım ve Valinin verdiklerini, almak istemese de ona verdim. Bayram için aldığı lacivert fitilli takım elbiseyi ortaokul bitene kadar giydi. Yokluk içinde liseyi bitirdi. Sonra tekrar görüştük ki Cerrahpaşa Tıp kazanmış. Arada görüşüp eski günlerden konuşuyorduk. Kısık sesli, saygılı, tanıdığım en efendi çocuktu. Yeni doktor sayılır, tercihini memleketi Diyarbakır'a yaptı ve Kulp ilçesine hizmet etmeye gitti."
"Yani neymiş?" diyerek kabak gibi ortada olanı izah etmeye daha fazla gerek var mı?
Terör, herhangi bir konuda haklı olan bir tepkiyi, beklentiyi bile kana bulayacak, haksızlaştıracaktır. Bunun başka bir ihtimali yok.
Çağdaş BAYRAKTAR
1 EYLÜL 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder