Bazen bir şeyleri hisseder, sezersiniz. Fakat bunu dillendirmek için "delil" bulmanız gerekir. Aksi halde hislerinizde haklı olsanız da bu çok sağlıklı bir yaklaşım olmaz.
Yakın çevrem bu konudaki sezgilerimi bilir. Bu konuda somut örnek görmeden kesin bir yargıda bulunmayacağımı da.
Bundan yaklaşık 1-2 sene önceydi. Ve -kim olduğunu hatırlamıyorum- birisine Yusuf Halaçoğlu'nu bazı konularda severim ama MHP içinde truva atı gibi geliyor bana demiştim. Truva atı olmasa bile, sanki Genel Başkan'a yakın olmak için, kendisine rakip olabilecek kişileri temizlenmeye çalışıyor ya da temizlenme sürecine katkı sunuyor demiştim. Şaşırmıştı karşımdaki kişi, onu hatırlıyorum.
Sonra Sinan Oğan ve Engin Alan'ın aday yapılmama sürecinde yine garip açıklamalar yapmıştı. Bu açıklamalar, bu kişilerin verebileceği tepkilerden önce bir "ön alma" gibiydi.
Ve işin enteresan yanı, temelsiz ve şüphe uyandırır nitelikteydi bu açıklamaları. (Şimdi aynı şeyleri Celal Adan ile hissediyorum ama henüz elimde bir veri yok. Yanılma payım da en az yanılmama payım kadar, sadece sezgilerden konu açılmışken söyleyeyim dedim). Örneğin Engin Alan'ın vekil olma süreciyle alakalı Alan'ın belgelerinin yetişmediği için aday yapılmadığı söylemişti Halaçoğlu. Bu açıklamanın üzerinden bir gün bile geçmeden Engin Alan'ın kızı Tülin Alan bu iddiayı belgeleriyle yalanlamıştı.
Öteki ihtimal da Yusuf Halaçoğlu'nun partideki "kötü polis" olması durumuydu.
***
Yusuf Halaçoğlu'nun geçen haftaki açıklamasındaki sığlık ise, ne bir tartışma gerektirir, ne de bir savunma ile aklanabilir.
Bilinçaltındaki art niyetin, bağnazlığın dışa vurumudur aynı zamanda.
Bilimsel bir yaklaşımla ise kesinlikle bağdaşmaz.
Bilimsel yaklaşım demişken bir noktaya daha değinmekte fayda var. Bazı kişiler Halaçoğlu'nun açıklamalarını "Akademik ünvanına yakışmadı" diyerek eleştirdiler.
Bu konu hakkında sadece bu açıdan eleştiri yapan insanlar, Türkiye'deki eğitim sistemindeki çarpıklığı ve akademik ortamdaki sığlığı göremeyen ya da bilmeyen insanlardır.
Kişilerin saygınlığı, gücü kişiliklerinin içinde değil de adının başına ekleyecekleri sıfat ve ünvanlarda aradıkları sürece bu tarz sıfatlar sadece menfaat için "tedarik" edilmesi gereken "araçlar" olacaktır.
Ve toplumsal hiçbir karşılıkları olmayacaktır.
***
Bir de bu tarz olaylara sadece "partizan refleksler" ile yaklaşanlar var.
Bunu MHP'de Halaçoğlu'nda gördüğümüz gibi CHP'de özellikle Sezgin Tanrıkulu, Vatan Partisi'nde İsmail Hakkı Pekin açıklamaları sonrasında görüyoruz.
Neymiş; bu kişilerin görüşleri partiyi bağlamazmış.
O zaman sormak lazım:
Bu adamlar partilerinde üst düzey yetkili değiller mi?
Yetkililer.
Bu partilerin bir tüzüğü yok mu?
Var.
Tüzüğe uyulup uyulmamasını denetlemek için Disiplin Kurulları yok mu?
Var.
Herkes saçmalama ve kendini ifade hakkına sahiptir.
Ama parti Genel Başkanlarının, Genel Merkezlerinin, Disiplin Kurullarının bir şey yapmadığı(böylece onayladığı) durumda o kişilerin açıklamaları partiyi BAĞLAR.
***
Kimse kimseyi kandırmasın.
Seçime kadar CHP seçmenine ve yönetimine gayet "sıcak" davranan MHP'nin birden "beliren" CHP öfkesi bazı konularla alakalı olarak haklılık içerebilir ama kesinlikle tutarlı değildir. Öncelikli tepki verilmesi gereken hiç değildir.
MHP ya bu sistemde meclisteki diğer 3 parti gibi gaflet, delalet ve ihanet içindedir, ya da düşüncelerini aktarmada ciddi bir vizyon sorunu yaşamaktadır. (MHP'yi diğer 3 partiye göre bir tık geride tutan tek husus, ülkenin parçalanması anlamına gelen bölünme sürecine net tavır koyması, Erol Manisalı hocamızın da dediği gibi CHP'nin yapması gerekeni yapmasıdır.)
Tabi bir de CHP'deki ihanete, HDP'deki "meşrulaştırmaya" göz yumup da MHP konu olduğunda yaygara kopartmak vardır ki bunun açıklaması, insanların geçmiş anılarını "siyasi düşünce" olarak algılamaya devam edip, değişen dengelerde tabanlardaki değişimleri irdeleyememe, gerçeklerle değil, duygularla hareket etme sorunudur.
Değişen doğrulara(konumlara) kalıcı yanlışlar yapmak...
Yazıyı bitirirken, Halaçoğlu'nun açıklamasını ilk duyduğum anda aklıma yine Halaçoğlu hakkında takılan soruyu yinelemek istiyorum:
Bir dönem Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yapmış Yusuf Halaçoğlu'nun, Atatürk'ün Nutuk'ta "soysuzlaşmış" dediği Vahdettin hakkında düşünceleri neydi?
O'nun için Vahdettin hain miydi, değil miydi?
Belki bu konuda alacağımız yanıt, kimin ne niyetle konuşup, ne niyetle sustuğunu anlamamızı sağlar..
Çağdaş BAYRAKTAR
12 Temmuz 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder