30 Temmuz 2015 Perşembe

Denge...



Eğer hem AKP hem HDP'ye karşıysan, o zaman buna göre bir strateji belirlersin.

Eğer birbiriyle -özünde düşünsel farklılık olmasa da- farklı tavır gösteren iki düşmanın varsa, tek yönlü adım atamazsın.

Bir yanı artı diğer yanı eksi olan bir doğru parçasının tam ortasında, "nötr" noktada durmak gibidir bu.

Artı olmadığın yerde artıdan daha uzak olayım kaygısı, seni eksiye yaklaştırır. Tıpkı tam tersi olduğunda artıya yaklaştıracağı gibi.
İşte MHP söylem bazında kendisini, bir yanında AKP bir yanında HDP olan bir doğru parçasının 0 noktasında konumlamak istediğini dile getiriyor(du).
Bu durumda ya ikisine de aynı anda tepki vermek, ya da ikisine de çekimser kalmak gerekir.

Diyelim ki HDP var diye komisyon kurulmasına destek vermedin. Fakat sırf HDP evet dedi diye hayır demeye kalkarsan, AKP'nin yancısı durumuna düşersin.

Fakat görünen çok açık ki, MHP bu denge siyasetini başaramıyor, belki de başarmak işine gelmiyor.

8 Haziran'dan beri MHP'nin stratejisi, "the süreç"e olumlu bakan 3 partinin olduğu, bu 3 partinin koalisyon oluşturması, bu şekilde de herkesin "the süreç"in iç yüzünü görmesi şeklindeydi. Bu sayede dışarıda kalarak ganimeti toplayacaktı.

Fakat MHP, HDP karşıtlığı yapayım derken farkında olmadan HDP'nin yaklaşımlarına göre yönlenmeye başladı. Yaklaşımları "tepkisel"e, karşıtlık eksenine indirgendi.
(Bu durumun tam tersi de CHP'de var. Tam anlamıyla akılcı eylemlere dönüşmeyen HDP karşıtlığı nasıl MHP'yi AKP'nin safına itiyorsa, fütursuz "sadece" AKP karşıtlığı da CHP'yi HDP safına itiyor. Bunun bedeli de ağır olur, olacak).

Bir partinin, kendisine mevcut potansiyelinden fazla gelen oyu doğru okuması önemliydi.
MHP, kendisini çözüm sürecine karşı olanların tepki oylarının geldiğini fark etti, buna göre strateji dile getirdi, ama özellikle kritik anlarda bunu uygulamaya geçir(e)medi.

Şimdi artık söylemlerinin değil, eylemlerinin yarattığı bambaşka bir pozisyonun açmazında kalacak.

***

AÇMAZ..

CHP Genel Merkezinin kendi tabanında oluşan tepkisi olmasa, çoktan AKP ile koalisyonu kurmuştu. Çünkü bu sayede seçim hezimetini de perdelemiş olacaktı.

Fakat son komisyon tartışmaları, tabanları yine daha fazla karşı karşıya getirdi.

Öte yandan Erdoğan, çözüm sürecinin bittiğini söyledi.

Fakat burada olan şey, "siyasi bir değişim" ya da "milli bir duruş" değil.

Erdoğan cemaate de, HDP'ye de neoliberal tayfaya da savaş açtı. Bunun sebebi, bir zamanlar "beraber yürüyün bu yollarda" diyen efendilerinin, şimdi "beraber Erdoğan'ın üzerine yürüyün" demiş olması. Ona açılan savaşa savaşla karşılık verme çabası.
Yani herkes kendi celladının farkında, ölmeden öldürme derdinde. Yoksa zerre kadar düşünsel/ideolojik bir ayrışım söz konusu değil.

Bu olan bitene ideolojik mana yüklemek, yapılacak en büyük hata olur.

Erdoğan'ın bu açıklamaları, komisyondaki MHP'nin tavrıyla da birleşince AKP-MHP koalisyonu ihtimalli kuvvetlendi.

Burada da şöyle bir açmaz var;
Ne niyetle olursa olsun, kendi çıkarlarından dolayı da olsa ülkedeki siyasete hakim ve belirleyici olan dış güçler, iki tane çözüm karşıtı partinin koalisyonuna sıcak bakmaz.

AYRIŞMA...

Peki bu durumda ne olur?
Bu durumda esas kırılma noktası, hatta hep söylenen kırılma noktası AKP'de şimdi yaşanır.
AKP'nin içinde olup da AKP'nin "siyasi proje olduğunu" bilmeyen vekil olamaz.
Bu vekillerin bir çoğu, çözüm süreci karşıtlığının küresel güçleri karşısına almak olduğunu bilir, bunu da göze alamaz.
Bu aşamada ciddi bir Davutoğlu-Erdoğan ayrışması yaşanacaktır.

Davutoğlu ve çevresi, Erdoğan'ın çözüm karşıtlığı ve ABD tepkisi almaya başladığı yerde, fırsattan istifade isyan bayrağı çekebilir, Gül de bu duruma hemen entegre olabilir.

Zaten çözüm süreci ile ilgili Beşir Atalay ve Davutoğlu'nun sözleri, Erdoğan'ın sözleri ile çelişmekte.

AKP "the süreç"e net bir tavrı parti olarak koymaz, koyamaz. MHP ile de en fazla kısa süreli yürür, sonra ayrışır.

Ki büyük ihtimal bu noktaya bile varılamaz.

***

Vekillerin kıblesinin vatan değil de menfaat olduğu yerde bu mecliste her şey değişir.

Burada bilinmesi ve asla unutulmaması gereken, bu meclisten toplumsal fayda beklenmemesi gerektiğidir.

Zaten biz bunları yazarken dahi bir çoğu 1 Ekim'e kadar sürecek tatile kaldığı yerden devam etmeye başlamıştır bile!

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
30 Temmuz 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder