"Önümdeki maçlarda arkamdan vurdular.
Sol kanadımdan çorba yaptılar."
[ Bir De Sen Vur Frikikten... - Bağzıları ]
***
İnsanlar değişmez dedi Gazeteci, birasından bir yudum aldıktan sonra. Gazeteci dediysek iktidarın ya da muhalefetin statükosundan en az birisine biat edip ruhunu satanlardan değil. Bir gazetede gazeteci. Sadece bir gazete olmayan bir gazetede gazeteci. Bir gazetede bir gazeteci nasıl olması gerekiyorsa öyle gazeteci. O gazetede bir gazeteci nasıl olması gerekiyorsa öyle bir gazeteci. Çünkü dedik ya, o gazete, sıradan bir gazete değil. O da gazeteci olmak isteyip de olanlardan değil, o gazetede olmak istediği için gazeteci olan bir gazeteci. Üstü kapalı da olsa ondan daha fazla bahsetmeyelim. Zamanı gelecek, devran dönecek. Sonra o da o devran döndüğünde devran dönmeden önce devranı dönmek zorunda bırakan dönüşümü yazacak. Ben de işte bu gazeteci o gazeteci'ydi diyeceğim.
Aslında insanın değişmeyen'i özüdür. Ve değişmek, gelişmek olduğunda anlamlıdır. İnsanın özüne doğru yola çıkarak kendisini keşfetmesi ile mümkündür bu. Kendini tanımak yerine tanınmaz hale gelmek isterse de tersi istikamette yürür. Belhanda mesela. Bugün ilk 11'de çıktı maça. Son lig maçında biraz kıpırdanmıştı ama ilk kez bugün "10 numara" oynadı, formasının hakkını vererek.
Oysa daha önce nasıldı?
Galatasaray'a küçük takımların küçük takımı şampiyon yapacak kadar yetenekli büyük oyuncusu olarak geldi. Fakat öncesinde, yeni geldiği takımda onun yerinde oynayan kişi çok başarılıydı, tanınır ve sevilirdi. Belhanda önce umursamazmış gibi davranarak hareket etti, sonra olmadı. Bu kez tam tersi bir ruh hali içine girdi. Maçlarda yüzünden olduğu yeri kaldıramayacak hissi veren bir ruh hali yansıyordu. Bu giderek daha gergin olmasına yol açtı. Sonuçta herkes kaostan beslenemez. O da beslenemedi. Derken hoca değişti. Sonra hoca ona papucun pahalı olduğunu gösterdi. Yedek kaldı. Devre arası oldu, takımdan gitme durumu söz konusuydu, hatta "başkasıyla" anlaştı diye haberler çıktı. Ama olmadı, ya gitmedi ya da gidemedi. Kaldı. Sonra kendisine dair bir yolculuğa çıktı. Muhtemelen bu onda terapi etkisi yarattı. Onu motive edecek kişileri de geçici de olsa kaybedecek şekilde davranmıştı, fakat değişim belirginleşince, onlar da ona sahip çıktı. Belki de Belhanda onları tamamen kaybettiğini sanıyordu. Sonra Belhanda, bir an için kesin yaparım, daha sonra çok daha fazla bir an hayatta yapamam, taşıyamam dediği yükü ona inanan insanlarla beraber omuzladı, zaten o o yükü aldıktan sonra gerisi kolaydı. Çünkü bazı yükler, omuzlanıldığı anda paylaşılırdı başka omuzlar tarafından. Yeterki inanılsın ve bir adım atılsın. Dünyada kötü insanlar yok mu? var. İyi insanların sessizliği kötü insanların varlığından daha mı zararlı? Zararlı. Fakat bu dünyada tek kişilik cehennemlerde insanları yalnız bırakmamak için o cehenneme o kişiyle beraber girecek ve o cehennemden o kişiyi de kendini çıkartabilecek de kişiler var. Çünkü o kişilerden bazılarının sıcağa alerjisi var, vücudu doluyor, sonra pul pul döküyor içinde birikeni. (Biraz da ondan yani.) Ki yazarken onlardan birisi, tam da şu an çıkartıyor yine üstündekini. Daralıyor. Dünyaya yollanırken bir karışıklık olmuş da giymesi gerekenden 3 beden küçük göğüs kafesini giymiş gibi.
Belhanda...
Kendisine güveniyor ve son anda kendisine olan inancını kaybetmeye başlayan insanları bile ikna ediyor kendisine.
İnsanın kendisini kendisine ikna etmesi tam da böyle bir şeydir aslında.
Bazı cehennemler, bazı kişiler istemese de iki kişiliktir en az.
Her insan, kendine bir Belhanda yaratsa da kendi hikayesinin dümenini güzel'e çevirse.
***
"Yarım kalmış devrimin bende
Değeri ne kadar olur ki sen de
çok yorulmuş gibisin
Aman o vazo düşmesin"
[ Takımdan Ayrı Düz Koşu - Yüzyüzeyken Konuşuruz ]
***
8 Şubat, 9 Şubat'a giderken pek isteksiz. Ayağında terlik ve terliği sürterek yürümesinden kaynaklı çıkan ses çoğu insan tarafından rahatsızlık verici. Belki de yaklaşmasından korktuğu günler vardır. Yok saymak için insanüstü çaba sarf etmesine rağmen henüz bazı kareleri yok saymakta yeterli seviyeye gelememişken yenilerine hiç hazır hissetmiyordur belki de. Bilemeyiz.
Sırf can yakmak için can yakan ve aslında en çok da kendi canını yaktığının farkına varamayan insanlar arasında 0.5 ucu olan kaç kişi vardır?
Ve kaç yazı, yazara, en sevdiği yemeklerin sıcak yenmesi meselesinde engeldir ve karşıdır?
Bilinmez.
Cennete hazırlanırken cinnetin merkezinden konum atar bazen yazar, üstü kapalı kelimeleriyle. Fırtına öncesinde ya da sonrasında bir yandan bir yana yuvarlanan toz kümesi gibi hisseder de savrulur da savrulur.
Ama şanslıdır. Çünkü herkesin Ayçe ablası da yoktur Selma annesi de. O ikisinin sevgisinin ağlama hissi yarattığı insanlar vardır, bir de ansızın "müsait misin, müsaitsen sana geleceğiz" diye sorma nezaketini göstermeyen duygular. Nerede olursan ol, seni bulurlar. Kendinde olmadığında bile.
Uzun süredir lidersiz olan halk, kendi liderini bulmaya başlar. Daha doğrusu görmeye, tanımaya. O liderin "Waşington'dan, Pensilvanya'dan, Brüksel'den sesler korosu!" demişliği vardır ve de bu söylemle kendinden geçerken "Mersin'den, Ankara'dan, İstanbul'dan kırık kalpler korosu" sloganını da listesine eklemek zorunda kalan seyirciler, liderin yol arkadaşları, destekçileri.
Evet sayın seyirciler. Bu kez siz yanıt verin:
Neden, kendimize ayıramadığımız sürenin sonuna geliyoruz bu kadar çabuk ve her seferinde?
...
Bugünler de geçecektir ülkede. Hava değişirken bunda iklimin payının büyüklüğünü yine kendisi yazacaktır, yazmalıdır, eminim.
Kaç yazı vardır, sayfaları, yazı yazıldıktan sonra buruşturularak yazarın kendi kalbine tıkılır? Ve bunlar düzenli şekilde koymak yerine düzensizce tıkıştırıldığından ötürü normalden fazla yer kaplar, rahatsız edici bir düzensizliğin, dağınıklığın temelini atar?
Tam sayı bilinmez, en az bir.
Ama Belhanda önemlidir. Daralmış kadroda birilerinin ekstra iş yapması gerekirken zamanlaması mükemmeldir. Dönüşü muhteşemdir. Ve Belhanda gibi, kendi potansiyelini fark edip, yapamayacağını sandığı şeyleri yapabileceğini görmek, kaldıramayacağı ortamları kaldırabileceğini fark etmek daha da önemlidir.
Ve Belhanda bu seviyeye, önce yaptığı gereksiz artisliği bırakarak, sonra içi boş öfkesini, gerginliğini atarak gelmeye başlamıştır. Çünkü bu durumun en çok kendisine zarar verdiğini yaşayarak görmüştür. Öyle ya, bazı insanlar her şeyi yaşayarak görmeyi tercih eder. Ve bu bazen ağır tahribatlar yaratır, bedeller ödetir. (Sanki ne gerek varsa her seferde insanın kendisini bu yükün altına koymasına.)
Bir insan, Ankara kışında cayır cayır yanacak ve yazacak ne yaşamış olabilir?
Yanıt: Yazı yazarken beslenmek için Youtube'de açtığı listede her şarkı sonrası en nefret ettiği reklamlar açılmış, o da her seferde yazıyı bırakıp reklamı kapatıp sanki yeterince parça parça değilmiş gibi yazısını da parça parça yazmak zorunda kalmıştır.
Hem daha başka ne olabilirdi ki zaten?
Bu yazı da finalsiz bitsin bu sefer, bir şeylerin devam edip etmeyeceğine dair oluşan belirsizliklerin etkisiyle.
***
"Bak soldum şimdi boştayım eski bi vazo gibi
Koy ne kadar varsa buraya çürümüş çiçekleri."
[ Bir De Sen Vur Frikikten... - Bağzıları ]
MİSİLLEME KURŞUNKALEM
9 ŞUBAT 2018 0121
Cumhuriyet Ankara'sı.
Galatasaray'a küçük takımların küçük takımı şampiyon yapacak kadar yetenekli büyük oyuncusu olarak geldi. Fakat öncesinde, yeni geldiği takımda onun yerinde oynayan kişi çok başarılıydı, tanınır ve sevilirdi. Belhanda önce umursamazmış gibi davranarak hareket etti, sonra olmadı. Bu kez tam tersi bir ruh hali içine girdi. Maçlarda yüzünden olduğu yeri kaldıramayacak hissi veren bir ruh hali yansıyordu. Bu giderek daha gergin olmasına yol açtı. Sonuçta herkes kaostan beslenemez. O da beslenemedi. Derken hoca değişti. Sonra hoca ona papucun pahalı olduğunu gösterdi. Yedek kaldı. Devre arası oldu, takımdan gitme durumu söz konusuydu, hatta "başkasıyla" anlaştı diye haberler çıktı. Ama olmadı, ya gitmedi ya da gidemedi. Kaldı. Sonra kendisine dair bir yolculuğa çıktı. Muhtemelen bu onda terapi etkisi yarattı. Onu motive edecek kişileri de geçici de olsa kaybedecek şekilde davranmıştı, fakat değişim belirginleşince, onlar da ona sahip çıktı. Belki de Belhanda onları tamamen kaybettiğini sanıyordu. Sonra Belhanda, bir an için kesin yaparım, daha sonra çok daha fazla bir an hayatta yapamam, taşıyamam dediği yükü ona inanan insanlarla beraber omuzladı, zaten o o yükü aldıktan sonra gerisi kolaydı. Çünkü bazı yükler, omuzlanıldığı anda paylaşılırdı başka omuzlar tarafından. Yeterki inanılsın ve bir adım atılsın. Dünyada kötü insanlar yok mu? var. İyi insanların sessizliği kötü insanların varlığından daha mı zararlı? Zararlı. Fakat bu dünyada tek kişilik cehennemlerde insanları yalnız bırakmamak için o cehenneme o kişiyle beraber girecek ve o cehennemden o kişiyi de kendini çıkartabilecek de kişiler var. Çünkü o kişilerden bazılarının sıcağa alerjisi var, vücudu doluyor, sonra pul pul döküyor içinde birikeni. (Biraz da ondan yani.) Ki yazarken onlardan birisi, tam da şu an çıkartıyor yine üstündekini. Daralıyor. Dünyaya yollanırken bir karışıklık olmuş da giymesi gerekenden 3 beden küçük göğüs kafesini giymiş gibi.
Belhanda...
Kendisine güveniyor ve son anda kendisine olan inancını kaybetmeye başlayan insanları bile ikna ediyor kendisine.
İnsanın kendisini kendisine ikna etmesi tam da böyle bir şeydir aslında.
Bazı cehennemler, bazı kişiler istemese de iki kişiliktir en az.
Her insan, kendine bir Belhanda yaratsa da kendi hikayesinin dümenini güzel'e çevirse.
***
"Yarım kalmış devrimin bende
Değeri ne kadar olur ki sen de
çok yorulmuş gibisin
Aman o vazo düşmesin"
[ Takımdan Ayrı Düz Koşu - Yüzyüzeyken Konuşuruz ]
***
8 Şubat, 9 Şubat'a giderken pek isteksiz. Ayağında terlik ve terliği sürterek yürümesinden kaynaklı çıkan ses çoğu insan tarafından rahatsızlık verici. Belki de yaklaşmasından korktuğu günler vardır. Yok saymak için insanüstü çaba sarf etmesine rağmen henüz bazı kareleri yok saymakta yeterli seviyeye gelememişken yenilerine hiç hazır hissetmiyordur belki de. Bilemeyiz.
Sırf can yakmak için can yakan ve aslında en çok da kendi canını yaktığının farkına varamayan insanlar arasında 0.5 ucu olan kaç kişi vardır?
Ve kaç yazı, yazara, en sevdiği yemeklerin sıcak yenmesi meselesinde engeldir ve karşıdır?
Bilinmez.
Cennete hazırlanırken cinnetin merkezinden konum atar bazen yazar, üstü kapalı kelimeleriyle. Fırtına öncesinde ya da sonrasında bir yandan bir yana yuvarlanan toz kümesi gibi hisseder de savrulur da savrulur.
Ama şanslıdır. Çünkü herkesin Ayçe ablası da yoktur Selma annesi de. O ikisinin sevgisinin ağlama hissi yarattığı insanlar vardır, bir de ansızın "müsait misin, müsaitsen sana geleceğiz" diye sorma nezaketini göstermeyen duygular. Nerede olursan ol, seni bulurlar. Kendinde olmadığında bile.
Uzun süredir lidersiz olan halk, kendi liderini bulmaya başlar. Daha doğrusu görmeye, tanımaya. O liderin "Waşington'dan, Pensilvanya'dan, Brüksel'den sesler korosu!" demişliği vardır ve de bu söylemle kendinden geçerken "Mersin'den, Ankara'dan, İstanbul'dan kırık kalpler korosu" sloganını da listesine eklemek zorunda kalan seyirciler, liderin yol arkadaşları, destekçileri.
Evet sayın seyirciler. Bu kez siz yanıt verin:
Neden, kendimize ayıramadığımız sürenin sonuna geliyoruz bu kadar çabuk ve her seferinde?
...
Bugünler de geçecektir ülkede. Hava değişirken bunda iklimin payının büyüklüğünü yine kendisi yazacaktır, yazmalıdır, eminim.
Kaç yazı vardır, sayfaları, yazı yazıldıktan sonra buruşturularak yazarın kendi kalbine tıkılır? Ve bunlar düzenli şekilde koymak yerine düzensizce tıkıştırıldığından ötürü normalden fazla yer kaplar, rahatsız edici bir düzensizliğin, dağınıklığın temelini atar?
Tam sayı bilinmez, en az bir.
Ama Belhanda önemlidir. Daralmış kadroda birilerinin ekstra iş yapması gerekirken zamanlaması mükemmeldir. Dönüşü muhteşemdir. Ve Belhanda gibi, kendi potansiyelini fark edip, yapamayacağını sandığı şeyleri yapabileceğini görmek, kaldıramayacağı ortamları kaldırabileceğini fark etmek daha da önemlidir.
Ve Belhanda bu seviyeye, önce yaptığı gereksiz artisliği bırakarak, sonra içi boş öfkesini, gerginliğini atarak gelmeye başlamıştır. Çünkü bu durumun en çok kendisine zarar verdiğini yaşayarak görmüştür. Öyle ya, bazı insanlar her şeyi yaşayarak görmeyi tercih eder. Ve bu bazen ağır tahribatlar yaratır, bedeller ödetir. (Sanki ne gerek varsa her seferde insanın kendisini bu yükün altına koymasına.)
Bir insan, Ankara kışında cayır cayır yanacak ve yazacak ne yaşamış olabilir?
Yanıt: Yazı yazarken beslenmek için Youtube'de açtığı listede her şarkı sonrası en nefret ettiği reklamlar açılmış, o da her seferde yazıyı bırakıp reklamı kapatıp sanki yeterince parça parça değilmiş gibi yazısını da parça parça yazmak zorunda kalmıştır.
Hem daha başka ne olabilirdi ki zaten?
Bu yazı da finalsiz bitsin bu sefer, bir şeylerin devam edip etmeyeceğine dair oluşan belirsizliklerin etkisiyle.
***
"Bak soldum şimdi boştayım eski bi vazo gibi
Koy ne kadar varsa buraya çürümüş çiçekleri."
[ Bir De Sen Vur Frikikten... - Bağzıları ]
MİSİLLEME KURŞUNKALEM
9 ŞUBAT 2018 0121
Cumhuriyet Ankara'sı.
Aslan terbiyecisi bir kanarya olarak büyük bir zevkle okudum yazını. Çok önemli bir fikir emekçisini, kalpaksız bir kuvvacıyı izlemenin keyfi ve gururunu yaşadığımı belirtmek isterim. Kalemine sağlık.
YanıtlaSil