28 Aralık 2015 Pazartesi

Tarihe Düşülen Notlar - 105



Cemaat operasyonları hakkındaki düşünceleri sorulan Kemal Kılıçdaroğlu'nun yanıtı:

”Şu anda yaşadığımız süreç sağlıklı işleyen demokrasilerde yaşanan süreç değildir. Darbe sürecidir. Mazlumun kimliği sorulmaz. Biz her zaman mazlumların yanındayız. Sabahın köründe gazetecilerin gözaltına alınması gazetelere, televizyonlara baskın yapılması ne olursa olsun kabul edeceğimiz bir durum değil” [1]

14.12.2014

***

Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık bir yıl önce bunları söyleyince ve sonrasındaki süreçte de bu düşüncesine "paralel" davranmaya devam edince, bu açıklamayı da irdelemek farz oldu.

Açıklamanın öne çıkan iki özelliği var.

Birincisi, Kılıçdaroğlu'nun CHP'sinin "Kimliği sorulmaksızın mazlumun yanında olması" iddiası.

İkincisi ise cemaatin mazlum olması, oldurulması ya da algılanması.

Birinciden başlayalım ve soralım Kılıçdaroğlu'na:

Kumpas davaları başladığında Deniz Baykal dönemin Başbakan'ı Erdoğan'ın davanın savcısı gibi davrandığını vurgulayıp,"Sen savcısıysan ben de avukatıyım" demiş, dönemin Başbakanı Erdoğan çıkmış ve ‘Savcı millet adına vardır, biz de millet adına hakkı aramanın gayreti içindeyiz. Bu anlamda savcılık ise evet savcıyım’ diyerek bu iddiayı ve pozisyonu kabul etmişti.[2][3]

AKP'nin her operasyonu toplumsal tepkiyi ölçerek yaptığı yerde -başka konulardaki yanlışları ve eleştirme hakkı sabittir- Baykal'ın bu tavrı, ana muhalefetin kumpasın karşısında konumlanmasını sağlamış ve süreci yavaşlatmıştı.

Bunun üzerine kaset operasyonu ile koltuğundan olduğunda siz Genel Başkan oldunuz.

O dönem mazlumlara yönelik davanın müdahili olan Sezgin Tanrıkulu'nu partiye almak bir yana, partiyi kendisine tahsis etmediniz mi?

Mazlumun yanında olmaktan anladığınız bu mudur?

Siz değil miydiniz, yıllarca bu dava hakkında konuşmayan, hatta size durumu anlatmaya çalışan mağdurlara "bana anlatmayın ben biliyorum" diye tersleyen, grup başkanvekiliniz aracılığıyla tutsak yakınlarını 12 Eylül darbesi üzerinden aşağılamaya, kötülemeye kalkan, üstelik iki olayın birbiriyle en ufak alakası yokken?

Yine siz değil misiniz, "neden davalara gitmiyorsunuz" sorusuna "Darbeci gibi bir algı yaratılmasını istemem" diyerek, mahkemeden önce tutsaklar hakkında hüküm giydiren?

Ama "Darbeci" algılanma kaygısı duyarken nedense başka kişileri partinin tepesine kondurma sürecinde hiç "bölücü", "cemaatçi", "neoliberal" algılanma kaygısı duymayan?

Bu ve bunun gibi nice soruya var mı yanıtınız?

İkincisine gelince anlatmaya bile gerek yok. Cemaatin bu ülke için en büyük ve öncelikli tehdit olduğunu süreci izleyen, bedel ödeyen ve herhangi bir cemaat mensubunun avukatı olarak "kiralanmayan" herkes bilir.

O zaman şunu sormak gerekir:

Bir Genel Merkez üzerinden bir parti hakkında cemaat lideri "partide grup kuracak kadar güçlüyüm" diyebiliyorsa, belli kişiler aracılığıyla vekil listelerine bile müdahale oluyorsa, cemaate yönelik en ufak bir durumda hiçbir konuda olmadığı kadar hızlı ve net tepki gösteriliyorsa, o genel merkez ve lider, "mazlum" diye algılatılmaya çalışılan cemaatin yanında mıdır, kucağında mı?

Hangisi?

(Ki, "1930'ların CHP'si değiliz" açıklamasını Zaman gazetesine yapmak üzerinden irdelenebilecek devrim karşıtlığına girmiyoruz bile.)

ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
26 ARALIK 2015


DİPÇE

[1] http://odatv.com/biz-her-zaman-mazlumlarin-yanindayiz-1412141200.html
[2] http://arsiv.ntv.com.tr/news/452165.asp
[3] http://www.gazetevatan.com/-evet-ergenekon-un-savcisiyim--189246-siyaset/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder