''Hukuk,
İktidarın Fahişesidir.''
Böyle demişti Mihail Aleksandroviç Bakunin.
O böyle demişti de biz bunun mizahi ve abartı bir anlatım olmasını istemiştik, dilemiştik.
Olmadı.
Çünkü yargının önemini, bu ülkenin çıkarlarını savunan insanlar dışındaki herkes fark etti bu topraklarda. Erken kalkan yol aldı. Paravan oldu "adalet", tramvay oldu "demokrasi". Sevildi, kullanıldı, iş bitince de bir kenara atıldı.
Adaletin, güçlü olanın güçsüzü cezalandırmak istemesiyle ancak tecelli edebildiği nadir anlara denk gelsek kendimizi şanslı hissediyoruz artık.
(İşte bunlar hep İleri Demokrasi).
Bununla ilgili bir durum da çok yakın zamanda cereyan etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ'ın “İmamların Öcü-Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Cemaat Yapılanması” isimli kitabıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı suç duyurusu hakkında “kovuşturmaya yer yok” kararı verdi.
Üstelik bu kararı öyle "manidar" içeriklerle süsledi ki, okuyan bir daha okumak istedi;"gerçek mi bu karar" diye.
Oysa Genelkurmay Başkanı adına İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler imzasıyla suç duyurusunda bulunulmuş ve 10 madde sıralanmıştı.
Bu maddelerin arasında “Hem TSK mensupları, hem de TSK'nın Komutanı olan Genelkurmay Başkanı hakkında mesleki safahatı ve liyakati ile bağdaşmayan dedikodu mahiyetinde yakışıksız ve dayanaksız iddialarda bulunmak suretiyle kamuoyunda aleyhinde bir algı yaratılmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı” ve yazarın da “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, iftira ve astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye alenen tahkir veya tezyif” suçlarını işlediği iddiaları vardı.
Peki savcı "kovuşturmaya yer yok"u nasıl açıkladı:
“Askeri Ceza Kanunu'nda düzenlenen astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve harekette bulunmak suçu ile ilgili soruşturma yapılması, aynı madde uyarınca Milli Savunma Bakanının iznine bağlı ise de aşağıda belirtilen neden ve gerekçelerle atılı suçun unsurlarının oluşmadığı düşünüldüğünden soruşturma yapılması için izin talebinde bulunulmamıştır.”
Bununla da yetinmeyen Savcılık, atıflarına devam etti:
“Şikâyetleri dile getiren, reform önerileri yapan bir yazının, demokratik bir devletin hizmet ettiği toplumda olduğu gibi, ordusunda da hoş görülmesi gerekir."
“Kitabın yazılmasında toplumsal ilgi bulunduğu gibi, güncel ve gündemde olan olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını taşıyan kitabın yazılmasında kamu yararı var.”
***
Peki Genelkurmay Başkanlığı'nı bu kadar rahatsız eden bu kitapta neler var?
Genelkurmay neden "İmamların Öcü"nden öcü gibi korkuyor?
Bu kitap, yazarının da dediği gibi TSK'daki cemaat yapılanmasını kapsamlı olarak anlatan ilk kitap.
TSK üzerinden cemaatin iç yüzünü, orduda ordu gibi örgütlü ve hiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu, bazı yerlerde isim isim belgeleyen bir kitap.
Bu gizli yapıyı fark edenlere karşı bu yapılanmanın yaptıklarını görmek isteyenler için büyük fırsat.
Cemaat yapılanmasının kendi çıkarları için nasıl "seri katil soğukkanlılığı" ile hareket ettiğinin belgelenmiş hali.
Ahmet Zeki Üçok'tan Hulusi Akar'a uzanan gerçek olaylar ve tanıklarla bir nevi malumun ilanı.
Ve çok daha fazlası.
***
İnsanları geçtik, kitapların yargılanıp da beraat etmesinden mutlu olmaya çalıştığımız 2015 Türkiyesi'nde bu dava sonucu ile ilgili iki sorunun yanıtı, sorunun muhattaplarının niyetlerini tarihe not düşmek açısından önemli:
1- Genelkurmay bu kararı ne kadar yok sayabilecek?
2- Cemaat yapılanmasının ihbarı olan bu kitabı "güncel ve gündemde olan olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını taşıyan" ve "kamu yararına olan" kitap kabul eden yargı, TSK'daki bu yapılanmanın ne kadar üzerine gidebilecek, ne zaman gidecek ve bunun için daha ne bekliyor?
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
19 Aralık 2015
Böyle demişti Mihail Aleksandroviç Bakunin.
O böyle demişti de biz bunun mizahi ve abartı bir anlatım olmasını istemiştik, dilemiştik.
Olmadı.
Çünkü yargının önemini, bu ülkenin çıkarlarını savunan insanlar dışındaki herkes fark etti bu topraklarda. Erken kalkan yol aldı. Paravan oldu "adalet", tramvay oldu "demokrasi". Sevildi, kullanıldı, iş bitince de bir kenara atıldı.
Adaletin, güçlü olanın güçsüzü cezalandırmak istemesiyle ancak tecelli edebildiği nadir anlara denk gelsek kendimizi şanslı hissediyoruz artık.
(İşte bunlar hep İleri Demokrasi).
Bununla ilgili bir durum da çok yakın zamanda cereyan etti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ'ın “İmamların Öcü-Türk Silahlı Kuvvetleri'nde Cemaat Yapılanması” isimli kitabıyla ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nın yaptığı suç duyurusu hakkında “kovuşturmaya yer yok” kararı verdi.
Üstelik bu kararı öyle "manidar" içeriklerle süsledi ki, okuyan bir daha okumak istedi;"gerçek mi bu karar" diye.
Oysa Genelkurmay Başkanı adına İkinci Başkan Orgeneral Yaşar Güler imzasıyla suç duyurusunda bulunulmuş ve 10 madde sıralanmıştı.
Bu maddelerin arasında “Hem TSK mensupları, hem de TSK'nın Komutanı olan Genelkurmay Başkanı hakkında mesleki safahatı ve liyakati ile bağdaşmayan dedikodu mahiyetinde yakışıksız ve dayanaksız iddialarda bulunmak suretiyle kamuoyunda aleyhinde bir algı yaratılmaya ve itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı” ve yazarın da “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret, iftira ve astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye alenen tahkir veya tezyif” suçlarını işlediği iddiaları vardı.
Peki savcı "kovuşturmaya yer yok"u nasıl açıkladı:
“Askeri Ceza Kanunu'nda düzenlenen astlık-üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir ve komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve harekette bulunmak suçu ile ilgili soruşturma yapılması, aynı madde uyarınca Milli Savunma Bakanının iznine bağlı ise de aşağıda belirtilen neden ve gerekçelerle atılı suçun unsurlarının oluşmadığı düşünüldüğünden soruşturma yapılması için izin talebinde bulunulmamıştır.”
Bununla da yetinmeyen Savcılık, atıflarına devam etti:
“Şikâyetleri dile getiren, reform önerileri yapan bir yazının, demokratik bir devletin hizmet ettiği toplumda olduğu gibi, ordusunda da hoş görülmesi gerekir."
“Kitabın yazılmasında toplumsal ilgi bulunduğu gibi, güncel ve gündemde olan olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını taşıyan kitabın yazılmasında kamu yararı var.”
***
Peki Genelkurmay Başkanlığı'nı bu kadar rahatsız eden bu kitapta neler var?
Genelkurmay neden "İmamların Öcü"nden öcü gibi korkuyor?
Bu kitap, yazarının da dediği gibi TSK'daki cemaat yapılanmasını kapsamlı olarak anlatan ilk kitap.
TSK üzerinden cemaatin iç yüzünü, orduda ordu gibi örgütlü ve hiyerarşik bir yapıya sahip olduğunu, bazı yerlerde isim isim belgeleyen bir kitap.
Bu gizli yapıyı fark edenlere karşı bu yapılanmanın yaptıklarını görmek isteyenler için büyük fırsat.
Cemaat yapılanmasının kendi çıkarları için nasıl "seri katil soğukkanlılığı" ile hareket ettiğinin belgelenmiş hali.
Ahmet Zeki Üçok'tan Hulusi Akar'a uzanan gerçek olaylar ve tanıklarla bir nevi malumun ilanı.
Ve çok daha fazlası.
***
İnsanları geçtik, kitapların yargılanıp da beraat etmesinden mutlu olmaya çalıştığımız 2015 Türkiyesi'nde bu dava sonucu ile ilgili iki sorunun yanıtı, sorunun muhattaplarının niyetlerini tarihe not düşmek açısından önemli:
1- Genelkurmay bu kararı ne kadar yok sayabilecek?
2- Cemaat yapılanmasının ihbarı olan bu kitabı "güncel ve gündemde olan olaylar hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi amacını taşıyan" ve "kamu yararına olan" kitap kabul eden yargı, TSK'daki bu yapılanmanın ne kadar üzerine gidebilecek, ne zaman gidecek ve bunun için daha ne bekliyor?
ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR
19 Aralık 2015
Bu tıpkı terörle mücadelede yapıldığı gibi "Cemaatle Mücadele"de de bir ikiyüzlülüğün göstergesi olabilir mi.. Görsel bir mücadele var ama sahdamarına dokunmayan, "ileride işimize yarayabilirler" şeklinde bir düşünce hakim olabilir mi?
YanıtlaSil